BBC’ye göre Reyhanlı’daki saldırıyı El Kaide bağlantılı El Nusra cephesi üstlenmiş bulunuyor amma biz bu "üstlenmeyi” yandaş medyanın gazeteve televizyonlarından duyamıyoruz. Çünkü El Kaide ve El Nusra, Suriye muhalefetinin "en vurucu” ve "en etkili” gücü.
Yine İngiliz ITV kanalının, "Türk hükümetinin desteklediği muhalifler Türkiye’yi kana buladı: 116 ölü” haberini de yandaş medyada göremiyoruz. El Kaide, "Ben yaptım” diyor, Erdoğan, "Hayır o yapmadı, Esad yaptı” diyor. Şu saçmalığa bakar mısınız? Sayın Erdoğan nasıl oluyor da kimin yaptığından bu kadar emin olabiliyor? İnsana sormazlar mı, "Mâdem bu kadar işin içindesin, niye önlemedin?” diye.. Altını çizerek ifade edelim ki, Suriye rejimi ile mücadele edenlerin kahir ekseriyeti Suriyeli olmayan "taşıma unsurlar” . Yine altını çizerek ifade edelim ki sınırın hem Türkiye hem Suriye tarafı CIA ve MOSSAD ajanlarının cirit attığı bir bölge. Yani, Erdoğan’ın "üretme delillerle” Obama’yı ikna etmesi mümkün olmayacaktır.
Erdoğan’ın "göremediği” bir başka gerçek ise "ABD ile stratejik ortak” olunamayacağı ve "uzun soluklu yolculuklar” yapılamayacağıdır. Nitekim Suriye bahsinde ABD bugün artık başladığı noktada değildir. Obama "Başkan” olmasına rağmen "dediğim dedik” dememiş, "Amerikan halkının sesine” kulak vermiştir. Amerikan halkı, "Benim başımı Suriye ile belâya sokma. Suriye’nin petrolü yok, mâdeni yok” demiş, Obama da, "Peki, öyle olsun. Ben artık Hindistan ve Çin ile daha çok ilgilenecek, Suriye’de Rusya ile birlikte hareket edeceğim” demiştir.
Erdoğan ise "Başkan” değil "Başbakan” olmasına ve Türk halkı, "Suriye’ye karşı Haçlı ittifakının taşeronu olma” demesine rağmen meseleyi nefis meselesi haline getirmiş, "Obama’dan daha Obamacı” davranmış, başımıza bu işleri açmıştır. Kimyasal silahın muhalifler tarafından kullanıldığı BM gözlemcileri tarafından belgelenmiş olmasına rağmen Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin faturayı hâlâ Esad’a kesmeleri Türkiye’nin uluslararası itibar kaybına sebep olmuş, koskoca ülkeyi yapay delil üreten çadır devleti haline dönüştürmüştür.
İşte böyle bir süreçte Erdoğan, ABD’dedir ve Obama’dan başta "Uçuşa yasak bölge” olmak üzere, Esad’ın bir an önce ülkeyi terk etmesi yahut ortadan kaldırılması için taleplerde bulunacaktır. Obama için ise Suriye konusu kapanmış, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin ısrarlı talepleri kabak tadı vermeye başlamıştır. Buna rağmen Obama, Türkiye’deki üslerinin geleceği, İsrail hatırına İran’ın kontrolü için orta yol bulmaya çalışacak, Erdoğan’ın ağzına Türk milletini teskin edebileceği, amma pratikte hiçbir faydası olmayan bir parmak bal çalıp bu ikiliyi geri gönderecektir. Bunun böyle olduğunu bildiği için Erdoğan’ın da Patriot sistemlerinin selametini masaya koyacağına dair bilgiler gelmektedir. Bu da çok trajik bir durumdur. Patriotların Türkiye için değil İsrail için olduğu ABD’li general tarafından itiraf edildiğine göre Erdoğan, Obama’dan bu gerekçe ile ilgili bir talepte bulunursa, ülkesinin değil, İsrail’in çıkarını savunmuş olacaktır.
Dünkü grup toplantısında Erdoğan, Reyhanlı’daki vahşeti kastederek, "Daha olayların dumanı tüterken iktidarı suçlamaya başladılar” diyerek muhalefeti suçlayabildi. Oysa daha vahşetin dumanları tüterken yani ortada fol yok, yumurta yokken Esad’ı suçlayan Erdoğan-Davutoğlu ikilisi değil miydi?
Görüyorsunuz. İlk düğme yanlış iliklenince hatanın ve bu hatanın bedeli olan faturaların ardı arkası kesilmiyor. Nasıl ki onlar iktidar için papaz elbisesi giymeyi bile göze alarak Milli Görüş gömleğini değiştirdilerse, Türk insanı da artık yanlış iliklenen bu gömleği değiştirmeli değil midir?
Görünen o ki Obama, misafiri Erdoğan’ı çok üzecek ve Erdoğan Türkiye’ye döndüğünde çok sinirli olacak.
Hasan DEMİR | YENİÇAĞ