THE WOLRD

11-11-11
Friday, 22.11.24, 09:17
Welcome Guest | RSS
Live Silver Price

Live Brent Oil Pri

Site menu

Section categories
Covid 19 [1]
USA and Canada [266]
Deutschland [218]
Europe [53]
China [23]
Russia [85]
Türkiye [455]
Caucasus [1]
Kazakhstan [98]
Turkic World [66]
Muslım World [37]
Iran [36]
Syria [14]
Israel [18]
Asia [12]
India [12]
Military [4]
Africa [7]
Latin America [10]
History of the World [16]
Editorial [23]
Books [4]

Chat Box

Our poll
Rate the site
Total of answers: 73


16:11
21. Yüzyılda Türkiye’nin Önemi ve Ulus Devletin Yaşam Sınavı…


tam_bagimsiz_turkiye225


21. Yüzyılda Türkiye’nin Önemi ve Ulus Devletin Yaşam Sınavı…

Türkiye; Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’nın amiral gemisidir. Anadolu coğrafyası, tarihin her döneminde egemenliğin şifresi olmuştur.

Roma İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti’nin haritalarını üst üste koyunuz… Her iki devlet de o çağların başat ticaret kanalları olan İpek ve Baharat Yolunu sınırları içinde barındırmaktadırlar. Anadolu bu yolların doğal köprüsüdür.

Emperyalizmin yüz yıl önce Türk milletini tarihten silme planı olan Sevr Anlaşması Mustafa Kemal Paşa önderliğinde yırtılıp atılmıştır. 20. yüzyılda tarihin seyrini Kemalist Devrim belirlemiştir. Meraklısı için bir parantez açalım. Kemalist Devrim’in işaret fişeği Çanakkale savunmasıdır.

Emperyalizmin elindeki en büyük koz ise sınırları  İngiliz ajanları Getrude Bell ve sevgilisi Lawrens tarafından cetvelle çizilen Irak haritasıdır. Bu dönemde kurulan daha doğrusu kurdurulan devletler aşiret yapısı üzerine inşa edilmiş temelsiz yapılardır. İşte koz da budur. Emperyalizm bölgede sorun çıkarmak istediğinde çatışma malzemesi özenle yerleştirilmiştir.  

(Irak neden koz olsun? Üstelik 1912 Balkan Savaşı'ndan sonra kurulan devletler, her  ne kadar etnik milliyetçilik körüklenerek çıkarılan isyanlarla bağımsızlığını kazanmışsa da çakma devlet değildir.)  

Benzer bir yapı, Osmanlı’nın son dönemimde Balkanlarda etnik ve dinsel ayrılıkların kullanılmasıyla emperyalizmin tarafından kurdurulan devletler için de söz konusudur. Bu yapay devletler emperyalizm bölgeyi terk ettikten sonra oraları rahatlıkla denetim altında tutabilmelerinin altyapısıdır. Bu yapay sınırlar, her an birbirleriyle çatıştırılacak şekilde belirlenmiştir. Bu yoruma acaba diyenlerin yakın dönemde Yugoslavya’da yaşananları hatırlamasını öneririm. Biz dönelim Ortadoğu’ya…    

1918 yılında İngiliz Savaş Başkanlığı Ortadoğu’da sınırların açık seçik belirlenmesini isteyince, Getrude Mezopotamya ve İran haritalarını önüne çekmiş ve büyük bir çalışmadan sonra hudut çizgilerini oluşturmuştur. Gertrude Bell, harita üzerinde sınırları çizerken,   bağımsızlıklarını henüz kazanmamış bazı ülkeleri de hesaba katarak; İran, Türkiye, Suriye, Kuveyt ve Mezopotamya haritalarını da inceleyerek Musul, Bağdat ve Basra vilayetlerinin Irak topraklarında kalmasına özen göstermiş, yeni kurulacak olan Irak’ın yönetici adaylarını ve yönetim şeklini de kendi düşüncelerine göre belirlediği raporlarını hükümete sunmuştur. (Janet Wallach, Çöl Kraliçesi, Can Yayınları, İstanbul, 2004,s.291-302.)

Sonuç… Kral Faysal idaresinde bir yarı sömürge Irak’tır. 

Ancak bu dönemin iki istisnası vardır. Suriye ve Irak’taki bazı aydınlar Mustafa Kemal Paşa’ya başvurarak yardım istemişlerdir de ondan…

Sözü Attila İlhan’a bırakalım.

"Mustafa Kemal Paşa’nın Güney komşularımız hakkındaki politik düşüncesi neydi? Türkiye’nin dış politikasını ve savunma stratejisini nasıl tasarlamıştı? Tabi, şimdikinden çok, çok farklıydı. Bunları bugün kimse hatırlamak istemiyor.

23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi açılır. 24 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa bir gizli celsede durum hakkında bir açıklama yapar. O açıklama sırasında iki şeyden bahsediyor ki, o iki şey bugün için çok önemlidir.
 

Birincisi şu; diyor ki, bizim bir Kurtuluş Savaşı hareketine giriştiğimizi gördükleri andan itibaren Güney’de İngilizler ve Fransızlar tarafından kötü muameleye maruz bırakılan Araplar bize başvurdular. Gene sizinle beraber olalım, bizi de kurtarın, diye. Suriyelilere verdiğim cevap şudur diyor Meclis’te;
 

Biz şimdi size yardım edemeyiz. Çünkü bizim elimizdeki güç ancak kendimizi kurtarmaya yeter. Ama siz de bizim yaptığımızı yapabilirsiniz. Siz de gücünüzü toparlayınız ve istiklalinizi kazanınız. Ondan sonra sizinle federatif veya konfederatif bir örgüt içinde buluşabiliriz.”
 

Suriyelilerden sonra Iraklılar da aynı başvuruyu yapmış ve aynı cevabı almıştır. 
(Atatürk'ün projesi: Türkiye-Irak-Suriye Federasyonu, Attila İlhan)

Şu konuya açıklık kazandıralım. Osmanlı’nın son döneminde dış tertipler ve kışkırtmalarla emperyalizmin rahle-i tedrisinde kurdurulan Balkan devletleri, İkinci Paylaşım Savaşı’nda Nazi işgaline karşı bağımsızlık savaşı vererek yapay devletlikten ulus devletliğe geçebilmişlerdir. Bugün Ortadoğu’da BOP ve Arap Baharı dayatmasıyla yaşanan süreç de benzerdir. Niye mi? Sınırları 20 yüzyılın başında İngilizler tarafından belirlenen bu yapılar, çağımızın emperyalisti ABD’ye karşı bağımsızlık savaşı vererek ulus devlet olma rüştlerini tarih önünde kazanmak ve içlerindeki gerici, yarı feodal yapıları tasfiye etmek zorundadırlar. Diğer seçenek ise emperyalizmin bu yapıları etnik ve dini temelde şehir devletlerine ayıracağı sömürgelerdir.

İşte burada  "Dünyada 200  civarında  olan devlet  sayısı  yakın gelecekte  1000’e  çıkacaktır. Dünyada  ulus  devletlerin modası  geçmiştir. Gelecekte devletler,  finans sektörü tarafından idare  edildiğinde  dünyaya  barış  ve  huzur  gelecektir.” (!!!) diyen Rockefeller hatırlanmalıdır.  

Milliyetçilik, milli devlet ve küçülme konularında, CFR'nin denetiminde olan Amerikan Dış Politika Araştırmaları Enstitüsü Başkanı olan R. STRAUSZ HUPE ise şunları söylemektedir.

"Milliyetçilik, bu yüzyılın en güçlü gerici kuvvetidir!.. Milliyetçilik, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını engeller!.. Amerikan halkının misyonu, milli devletleri tarihe gömmek, halklarını daha küçük birimlerde birleştirmek (siz bunu ayırmak olarak okumalısınız G.E.) ve Amerika'nın elindeki güç ile bu Yeni Düzen'in sabotörlerini caydırmaktır!"

"Yeni düzenin sabotörleri” ise malumunuz olduğu üzere ulus devletleri savunan antiemperyalistlerdir.

BİLDERBERG'in ilk başkanı Hollanda Prensi BERNDHARD ise hâlâ anlamayan olursa diye konunun altını bir kez daha çizmektedir.

"Tüm bu ifadeler, nihai hedefi açıkça ortaya koymaktadır. Bu hedefte kesin olan şey, Yeni Dünya Düzeni'nde ulus devletlere yer olmadığıdır! Ulus devletler, mutlaka parçalanacak, yok edilecektir!"

Bu beyanların ışığında, karanlığında mı demeliydim yoksa, yakın ve uzak tarihi bir daha düşününüz lütfen… Yanıt, doğuştan görme engellilerin de göreceği kadar açıktır.

Eski ABD Başkanı Bill Clinton ise "20. yüzyılın ilk yarısını Türkiye belirledi; 21. yüzyılın da ilk yarısını Türkiye'nin gidişatı belirleyecek…” diyerek  ülkemizin tarihsel önem ve değerini vurgulamıştır. Şu anda Türkiye’de ABD’nin BOP projesinin Eş-Başkanı ve şerikleri iktidarda olsalar da tarihin seyrini Türk milletinin azim ve kararı belirleyecektir.

Anadolu’da 20. yüzyılın başındaki antiemperyalist savaş, sömürge toplumlarındaki halk önderleri tarafından telgraf başında günü gününe izlenmiştir.

Emperyalistler, Anadolu’daki savaşı kaybederlerse sömürgelerdeki bağımsızlıkçı hareketleri durduramayacaklarının bilincindedirler.

Bill Clinton’un yukarıdaki ifadesinin satır aralarında Kemalist Devrimden ve sonuçlarından söz etmekte, yaşadıkları amansız yenilgiden çıkardığı derslerle hamleler yaptığı görülmektedir. Ülke içinde direnecek yapılara karşı çeşitli tertipler yaparak ulusalcı direnişi şimdilik kaydıyla ötelemiş gibi görünmektedir.

"Halep gibiyim… Her taraftan bombardıman altındayım…”

Türkiye, BOP Eş-Başkanlığı yapan Başbakanı ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un işaretine bakan "Tak-Şak” Hariciye Nazırı’yla Damat Ferit Paşa karikatürleri çizmektedir. BOP ve Arap Baharı’ın da izlenen çizgi Suriye kayasına çarpmıştır.

Eş-Başkan Erdoğan, Davutoğlu Ahmet’i kulübeye göndermek için ya sabır çeken teknik direktörü andırmaktadır. Altyazıda ise "Dere geçerken at değiştirilmez” diye bir bant geçmesi ise iyice canını sıkmaktadır. Aşağı tükürsen bir dünya, yukarı tükürsen…

Yukarısı hayli sakıncalıdır… Çünkü orada Eş-Başkan’ın "Büyük Abi”si oturmaktadır. Aşağıda ise Büyük Abi ile İsrail’in himayesinde Kak Mesut vardır. Eş-Başkan orta yolu bulmuş ve Davutoğlu Ahmet’in kâğıt sepetinin yanında beş dakika tek ayaküstünde bırakmaya, ay pardon, Kak Mesut’un ayağına göndermiştir.

Bizce Hariciye Nazırı Davutoğlu Ahmet Paşa’nın her halükarda Prof. Dr. Vamık Volkan’ın yapacağı psikolojik katkıya ihtiyacı vardır.

Niye mi?

Davutoğlu, "Nasılsınız?” diye soran Abdülkadir Selvi’ye "Halep gibiyim… Her taraftan bombardıman altındayım…” yanıtını vermiştir. (31 Temmuz 2012)

Suriye’yi BOP gereği bölmek isteyen "Özgür Suriye Ordusu” diye kendini tanıtan teröristlere isabet eden her mermi ve bomba sanki Davutoğlu’na isabet etmektedir.

"Sıfır Sorun "diye ifade ettiği dış politikanın sıfır ilişkiye indirgenmesi karşısında "Arap Baharı” rüyası kâbusa dönüşmüştür. Davutoğlu kendisine çıkış kapıları aramanın derdine düşmüştür.

"Davutoğlu, bugün yürütülen dış politikanın, Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bakanların, Ak Parti’nin emeği olan, sadece kendisiyle özdeşleştirilmemesi gereken bir politika olduğunu söylemiştir.” (Hürriyet, 29 Temmuz 2012)

Malum medyanın sistem muhibbi kalemleri de şecaat arz ederken sirkatin söyler durumdadır. İşte Akşam gazetesinden İsmail Küçükkaya… "Davutoğlu tek başına bir Türkiye politikası tesis etmiyor. ABD ile çok yakın bir müttefiklik ilişkisi içinde bölge stratejileri uyguluyor”. (Akşam, 23 Temmuz2012)

Sirkatin söylemede sıra Davutoğlu’nda…

"Bizim için önemli olan şu; öncelikle insanlığın vicdanından kopmayacaksınız. İkincisi bölgedeki dinamikler itibariyle tarihin akışına uygun, doğru tarafta yer alıyor muyuz? Üçüncüsü de Türkiye'nin çıkarları." (Fikret Bila, Milliyet, 31 Temmuz 2012)  

Bu ifadede üç şifre var. 1- Vicdan, 2- Doğru taraf, 3- Türkiye’nin çıkarları…

Komşunun tarlasındaki ürünü yakan, evini yıkanları "mülteci kampı” tabelası altında himaye edenlerin insanlık ve vicdanla ilgisini tartmayı sizin vicdanınıza bırakıyorum.

"Doğru taraf”… Kime göre doğru? Dayatılan doğru, "22 ülkenin sınırları yeniden çizilecek” diyen ABD’nin sesi C. Rise’ın doğrusudur. Türkiye’nin ve komşularının değil. Yeniden çizilmek istenen sınırlar emperyalizmin çıkarına olacaktır.

C. Rise, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanıyken de yazdığı bir makalede Birinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu’nun sınırlarının suni olarak çizildiğini, artık bunların doğal ve etnik gerçeklerine döndürülmeleri gerektiğini ifade etmiştir.

"Türkiye’nin çıkarı”… Yağmacı teröristi himaye eden vicdan ile BOP’un yanında el bağlayan "Tak-Şak” duruştan Türkiye’nin çıkarına sıra gelir mi?

Esad’ın gidişine tarih düşürmeye çalışan Davutoğlu gele atan tavlacıya dönmüştür.

Suriye’de dış kaynaklı olaylar başladığında Esad’a 15 gün süre tanımıştır. Birinci gele…

"Gelecek ay mutlaka düşer… İkinci gele…

"2011’in sonunu bulmaz…” Üçüncü gele…

"2012’nin ilk çeyreğinde rejim yıkılır…” Dördüncü gele…

Şamil Tayyar’ın "Esad 2013’ü görür mü?” sorusuna cevaben, "Bu yıl içinde yıkılır…” (Star, 30 Temmuz 2012)  

Zarlar dönüyor… 2012’ün bitmesine kaç ay kaldı?

Esad’ın ömrünü soran bir gazeteciye, "Hiçbir zaman karmaşık süreçlerle ilgili tarih vermem” (Milliyet, 31 Temmuz 2012)

Dedik ya Davutoğlu’nun Vamık Volkan’ın gerçekten psikolojik desteğine ihtiyacı vardır.

İşin özeti… 20. yüzyılın ilk yarısını nasıl Kemalist Devrim belirlediyse 21. yüzyılın seyrini de Kemalist Devrim’in yeniden ihya ve inşası belirleyecektir.

Emperyalizmin en büyük korkusu ve kâbusu budur.

Gazanfer ERYÜKSEL - 21 Ağustos 2012

http://www.dunya48.com


Category: Türkiye | Views: 1860 | Added by: Emo | Rating: 0.0/0
Total comments: 0
Name *:
Email *:
Code *:
Live Gold Price

Live Wti Oil Price

Calendar
«  August 2012  »
SuMoTuWeThFrSa
   1234
567891011
12131415161718
19202122232425
262728293031

Search

Log In

Entries archive

Statistics

Total online: 10
Guests: 10
Users: 0

Copyright theworld-11-11-11.com 2024© All rights reserved