İklil KURBAN
Evet, yaşadığımız ortam karanlık ise, yaşadığımız ortam kölelik ise, öldürülmek aydınlarımızın yazgısıdır.
Uğur Mumcu öldürülüşünün 19. yıldönümünde, Cumhuriyet Gazetesi’nin 25 Ocak 2012 tarihli haberinde yer alan, "Mumcu Karanlığa İsyanın Bayrağıdır” başlığı, Doğu Türkistan’da cereyan eden buna benzer bir olayı anımsattı. Abdurehim İsa’nın öldürülüşünün 55. yıldönümünde, "Abdurehim İsa Köleliğe İsyanın Bayrağıdır” başlıklı bir yazı yazmak aklımdan geçti.
Abdurehim İsa (?-1957) Kimdir?
Çin töresine göre, itaatsizlik en büyük suçtur, siyasi itaatsizliğin cezası ölümdür. Bu sebeptendir ki, Çin devleti, Çin tarihi demokrasiden, bireysel hak ve özgürlükten yoksun bir devlet, yoksun bir tarihtir.Komünizm ise, itaatsizlikten hiç hoşlanmayan özel bir sistemdir. Totaliter sistemlerde ise, siyasi itaatsizliğin adresi genelde aydınlardır. Durum böyle olunca, Komünist Çin devletinin önderi Mao Zedung’un düşünce ve kararlarının bu olguların izlerini taşıması gayet doğaldı. Çünkü, Mao Zedung ulus olarak Çinli, siyasi olarak komünist, kişisel olarak, "İnsan okudukça aptallaşır” denilen ünlü vecizesinden de anlaşıldığına göre, makam uğuruna söylemeyecek sözü, yapmayacak işi yok aydın düşmanı bir liderdir. O, kendi iktidarının selameti için, aydınlara yönelik genel bir darbenin gerektiğine karar vermiş ve ileride karşı koyulamayacak derecede oluşacak düşmanlıkların aydınlardan gelebileceğini, kendisinin aldatıcı, baskıcı, akıl dışı uygulamalarından dolayı zaten anlamış durumdadır. Aldatmanın yolu önce aydınları susturmaktan geçer. Yöntem ise tüm aydınları kapsayacak siyasi temizliktir. Bu temizliğin adı: Stil Düzeltme Hareketi’dir. Hareketin adının "Stil Düzeltme Hareketi” olmasına rağmen, bu hareketin "stil” (üslup) ile hiçbir ilgisi yoktur. Hareket tamamen siyasi, "stil” hareketin maskesidir. Böyle asıl amacı gizleyen maskeli-uyduruk isimler kullanmaya Mao Zedung çok ustadır. Bu hareketten 8 yıl sonra (1966), tüm Çin’i kasıp kavurup kargaşaya sürükleyecek olan Mao Zedung’un iktidar savaşının adı da, "kültür” ile hiçbir ilgisi olmadığı halde "Kültür Devrimi” olacaktır. Evet, "stil”, "kültür” akla yatkın, insancıl yumuşak kavramlardır. Fakat, bu kavramlarla maskelenmiş gerçekler ise, sözde "Çin Harikası” olarak vasıflandırılan, gözyaşı, kan ve insan cesediyle yoğrulmuş Çin Seddi gibi, siyasi çıkar kavgalarının doğurduğu "kin”, "nefret”, "intikam”, "ölüm” gibi kavramlarda saklıdır. Değişik bir değişle, Mao Zedung’un kullandığı isimler yalan, uyguladığı eylemler ise gerçektir. Çin Seddi, yapıcısına çektirdiği sonsuz acılarla nasıl tipik bir Çin kültürünün simgesi olmuşsa, Mao Zedung iktidarı da, sınırsız yalanlarıyla tipik bir Çin devletinin simgesidir. Gittikçe çoğalan-kendi sınırlarını çoktan aşan bu sarı ırk ve onun istibdat devleti, insanlığın geleceği için büyük bir tehdit-afettir. Bu tehdit bugün, AKP’nin daveti gereği, Türkiye’mize ayak atmıştır.
Ben, "Stil Düzeltme Hareketi” diye adlandırılan, "kurtarma hareketi”nin bir merhalesi olan gidişattan, 1957 yılının Kasım ayında meydana gelen ürkütücü olduğu kadar düşündürücü bir olay sayesinde bilgi edinmiştim. Çok geçmeden "ürkütücü olduğu kadar düşündürücü” olan bu olayın içinde kendimi de bulacaktım. Bu olay, "Abdurehim İsa’nın intihar olgusu” idi. Ürümçi’de toplantıda bulunan Abdurehim İsa’nın cesedi Gulca şehrine getirilip ailesine teslim edilmiştir. Söylentilere göre, Abdurehim İsa, Hacı ziyaretinden döndükten sonra, bacanağı ve dostu olan Refik Bayçurin’e gezi izlenimini, "Çinlilerin Özerk Bölgesi olmaktansa, İngilizlerin sömürgesi olmak daha iyidir” cümlesiyle anlatmıştır. Ürümçi’deki "öğreniş” denilen beyin yıkama toplantısında, Abdurehim İsa’nın bu ifadesi Refik Bayçurin tarafından ihbar edilmiş, böylece "intihar olgusu” meydana gelmiştir. Söylentilere göre, Abdurehim İsa yatağındayken ölü bulunmuştur.
İli nehrinin güneyindeki Cagistay adlı Uygur köyünde doğup büyüyen Abdurehim İsa, 1940’lı yılların başında Ürümçi’de bulunuyordu. Bu yıllar, tüm Doğu Türkistan çapında, bilhassa Ürümçi, Kaşgar ve Gulca şehirlerinde Çinli-Uygur siyasi çatışmasının doruğuna ulaştığı yıllar idi. Uygur kanını taşıyan herkes "BAĞIMSIZLIK” derken, karşısındaki Çinli ve Çinperest hainler, "Shin Cang Çin’in Bölünmez Bir Parçasıdır” diyordu. Bu çetin siyasi çatışmalar içinde bulunan Abdurehim İsa, "Ulusum için gerekirse Faşist Bile Olurum” diyebilecek derecede keskin davranışları ile çevresini etkileyen cesur bir Uygur aydını idi.
Yıl 1944, Kasım ayının 12. günü, Gulca şehrinde Şarki Türkistan Cumhuriyeti kurulur. Bu haberi duyan Abdurehim İsa heyecanla sevinir ve Ürümçi’den Gulca’ya kaçar, Onu Gulca’daki yeni kurulan ulusal cumhuriyet bağrına basar. Fakat, yıl 1949 sonbahar, tüm Doğu Türkistan’da Çin işgali gerçekleşir. Çin 1955 yılında "Shin Cang Uygur Özerk Bölgesi” ve "İli Kazak Özerk Eyaleti” adıyla Çin Komünistlerine özgü yeni idari yapılar kurar. İşte o zaman Abdurehim İsa’nın etkili ulusal şahsiyetinden yararlanmayı düşünen Çinliler, Onu "Kazak Özerk Eyaleti”nin valilik görevine getirir. Abdurehim İsa üzerindeki siyasi oyunlar bununla bitmez. Çin, Birleşmiş Milletlerdeki yerini almak ve dünyada nüfuz kazanmak amacıyla, "İkinci bir Birleşmiş Milletler kuracağız” sloganıyla Güney Asya ve Orta Doğu’da uluslararası eylemlere başlarken, itibarlı bir hacı ekibine gereksinim duyar. İşte bu Hacı Ekibinin başkanı Burhan Şehidi (1894–1989), başkan yardımcısı Abdurehim İsa olarak, 1957 yılındaki Hac mevsiminde Arabistan’a gönderilir.
Abdurehim İsa intihar mı etti, yoksa bir suikast mı söz konusu? "Abdurehim İsa yatağındayken ölü bulunmuş” söylentisi, Çin Komünist sisteminde sık rastlanan "hapishanedeyken ölü bulunmuş” şeklindeki yargısız infazın tıpatıp aynısıdır. Durumu "halk mahkemesi” ile öldürülmesine uygun olmayan siyasi mahkumlar çoğu zaman "hapishanedeyken ölü bulunmuş” yazgısına duçar olurlar. Abdurehim İsa’nın aydın-etkili kişiliğinden korkan Çinliler, Onu hapsetmekten de çekinerek, yatağındayken öldürmüşlerdir. Bu, korkakça-alçakça düşmanından kolay kurtulma yöntemi-Çin usulü yargısız infazdır.
Karanlık güçlere karşı-kölelik düzene karşı ölümü irkilmeden göze alabilen siyasi cesaretiyle Adurehim İsa’yı Ulu Tatar devrimcisi Mirseyit Sultangaliyev’e benzetebiliriz. Abdurehim İsa’yı, Uygurların Mirseyit Sultangaliyev’i (1892–1940) idi, diyebiliriz. Nasıl Stalin, Sultangaliyev’in etkili ulusal şahsiyetinden önce yararlanıp, sonra öldürdüyse, Mao Zedung da, Abdurehim İsa’nın etkili ulusal şahsiyetinden önce yararlanıp, sonra öldürmüştür.
Kaynakça:
Kurban, İklil, Şarki Türkistan Cumhuriyeti, Ankara 1992.
Kurban, İklil, Gerçekler ve Yalanlar, Ankara 2007.