Cumartesi, 18 Şubat 2012 19:16
KİT’lerden MİT’e… MİT’ten FİT’e…
KİT’lerin özelleştirilmesi için dış kaynaklı dayatmaların kökeni 1950 öncesine kadar gider. ABD, İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra Türkiye’ye özel bir ilgi göstermiştir. Marshall Yardımı adlı balık yeminin verilişi 1946 sonrasıdır.
Emperyalizmin üstad-ı âzamlarından Nelson A. Rockefeller Başkan Eisenhower’a yazdığı o meşhur mektupta şunları söylemiştir,
"Oltadaki balığa yem verilmez…”
*** *** ***
Oltadaki Balık Hangi Ülkedir?..
Türkiye’deki milli ekonominin küresel çeteler tarafından ele geçirilmesi için büyük hamle 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları, 12 Eylül 1980 Darbesi ve Turgut Özal’dır.
Tam bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyeceğimiz noktaya geldik. Çünkü…
T. Özal, hem 24 Ocak Kararlarının mimarı, hem 12 Eylül darbesinden sonra kurulan hükümetin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı, hem de 1983’den sonra ANAP hükümetlerinin başı ve daha sonra Cumhurbaşkanı’dır. Rastlantının böylesi…
Bu kadar tesadüfe ne Hollywood senaryolarında görülür, ne de Yeşilçam’ın melodramlarında…
Özal’ın dilinden düşürmediği sözlerden biri de özelleştirmenin dayanılmaz güzelliğidir. Topluma damardan şırınga edilen şey "Devlet ticaret mi yaparmış?” anlayışıdır. Milli ekonominin temel direği olan KİT’ler, küresel sermayeye karşı ülkeyi savunmanın mevzileri, özelleştirilecek ve Türkiye dikensiz gül bahçesi olacaktır. Topluma sunum "Ekonominin sağlıklı işlemesi” olsa da dikensiz gül bahçesi küresel çeteler içindir.
KİT’lerin kötü yönetildiği, zarar ettikleri, ekonomiye yük oldukları, halkın vergilerini hortumladıkları devamlı topluma anlatılmaktadır. (!)
KİT’leri kötü yönetenler ve yönettirenler, bu lafları topluma söyleyenlerdir. 1980 öncesi bir reklam sloganı vardır. "Sümerbank… Sanayide devlet…” Bu söz TUSİAD çevresini hep rahatsız etmiştir. Bugün Sümerbank diye bir kurum yok… Nice KİT gibi…
Özelleştirme hamlesi, zarar eden KİT’ler diye başlamış ama ne gariptir ki ekonominin en kârlı yapıları yabancılara satılmış, yerli sermayenin aldıkları ise üretim dışı bırakılmıştır. KİT’ler, bankalar derken Türkiye küresel para baronlarına karşı savunmasız bırakılmıştır.
Bugün gazlı kangrene dönüşen işsizliğin temelinde ciddi istihdam yaratan KİT’lerin satılması vardır. Bir başka kalem ise sendikaların hayalet haline gelmesidir. Türkiye’de özel sektör salt kendine özel ve güzeldir. Sendikanın sarısına bile tahammül edemeyecek bir demokrasi anlayışına sahiptir.
"Sarı” Amerikan argosunda korkak anlamına gelir… Sarı sendikacılık, dünyaya ABD’nin katkılarından biridir!
Türkiye, emperyalizme elini verdikten sonra kolunu kurtaramamış, milli olan kurumları iç ve dış tertiplerle etkisizleştirilmiş ve/veya ele geçirilmek istenmiştir.
Şöyle bir yoklayalım belleğinizi…
Yıl 1988… AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Turgut Özal tarafından imzalanmıştır. Bu anlaşmayla yerel makamlara, merkezi yönetimden bağımsız olarak kamu işlerini yapma, düzenleme, yönetme yetkisi tanınmış, bir diğer deyişle Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısı resmi bir anlaşma ile tağyir ve tebdil edilmiştir.
Yıl 1991… AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı uygulanmaya başlamıştır.
Yıl 1994… AB Parlamentosu, "Türk Hükümeti’nin ülkenin tamamını temsil etmediği kararını alarak, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı olduğunu kabul etmiştir.
Yıl 1999… PKK nam terör örgütünün elebaşı Öcalan, pimi çekilmiş bir bomba gibi Türkiye’ye teslim edilmiş, ancak asmamak şart koşulmuştur.
Yıl 2000… İkiz Sözleşmeler İmzalanmıştır.
2001 krizi… Ki yapay bir krizdir. Kemal Derviş’in ithali, 15 gün içinde yangından mal kaçırır gibi yaptırılan yasal değişiklikler.
Ve denize düşürülen Türkiye, şifa niyetine (!) yılana sarılmaktadır.
15 günde yaptırılan yasal değişikliklerle tarımdan hayvancılığa, ticaretten sanayiye Türkiye’nin milli direnci kırılmıştır. Küresel efendiler artık ipleri daha çok ele geçirmişlerdir. İstedikleri zaman hapşırarak ekonomiyi nezle yapmaları an meselesidir. Artık Türkiye’nin bağışıklık sistemi zayıflamış, dışarıdan enjekte edilecek her türlü virüse karşı direnci zayıflamıştır. AİDS hastaları dirençleri olmadığından nezle olup ölürler, AİDS’e yakalandıkları için değil.
Dış kaynaklı sıcak para ile dönen ekonomiler ise eroin bağımlıları gibidirler.
*** *** ***
Yeter mi? Yetmez!..
Yıl 2002… CFR’nin memorandumunu kopyalayıp tüzükleştiren parti iktidara getirilmiş, daha doğrusu DSP, ANAP, MHP koalisyonu bir tertiple dağıtılarak karşıdevrim milletin oylarıyla iktidar edilmiştir.
Yıl 2003… İkiz Yasalar TBMM’de kabul edilmiştir. Bu sözleşmelerin her ikisinde de "Türkiye’deki halklara (!) kendi kaderlerini tayin hakkı tanınmıştır.” Bir diğer deyişle, Türkiye’deki bütün etnik grupların rahatça ayaklanabilmelerine dayanak olacak yasal bir yapı oluşturulmuştur.
Yıl 2004… AB’nin 2004 İlerleme Raporu’nda Türkiye’den, diğer aday ülkelerden istenmeyen "üniter devletten federe devlete doğru adımlar atması” istenmiş, "Kamu Reformu Yasası”nın kabulü ile devletin küçültülmesine ve etnikleştirilmesine kapı açılmıştır.
Yıl 2006… Bölgesel Kalkınma Ajansları Yasası ile Türkiye o tarihten bugüne 26 bölgeye ayrılmıştır. Başbakanlığa bağlı olarak çalışan, bu bölgelerde valiler, belediye başkanları, özel sektör yetkilileri ortaklaşa aldıkları kararlar doğrultusunda, bu ajanslar aracılığıyla hazırlanan projeler için küresel güçlerden yardım alabileceklerdir. Anadolu’da şehir devletler döneminin hazırlıkları hız kazanmıştır. Oluşan bölgeler yabancı yatırımcıların, küresel güçlerin / çetelerin insafına terk edilmiştir. Bu yasal düzenleme, ne yazık ki federasyonun ayaklarından biridir.
AB’ye Uyum Yasaları ile yapılan yasal düzenlemeler Türkiye’nin küresel çetelere karşı yapacağı savunma direncini tamamen kırmıştır.
Eski CIA Başkanlarından Graham Fuller? (1995) "Yugoslavya parçalanacak, Irak işgal edilecek, TÜRKİYE BÖLÜNECEKTİR” diyerek neyin, neden, niçin yapıldığını açıklamıştır.
O tarihten bugüne Yugoslavya diye bir ülke kalmamıştır. Irak 2003’de demokrasi gelecek bahanesiyle işgal edilmiş ve üçe bölünmüştür. Sıra Kuzey Irak’taki Barzani bölgesinin bağımsızlığını ilan etmesine kalmıştır. ABD ve İsrail bu çakma devletin ilanı için adeta gün saymaktadırlar.
*** *** ***
Ya Türkiye?
Ergenekon ana başlığında Balyoz, Sarıkız, Poyrazköy, Andıç vb. tertiplerle ulus devleti savunacak kişiler tutuklanmıştır. Malta Sürgünleri’nin 21. yüzyıl uyarlaması Silivri ve Hasdal’dadır. Saldırı milli olan bütün yapılaradır.
Küresel çetelerin ve uzantısı muhtelif yapıların son hamlesi "MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI” olmuştur.
Bu süreç AKP ile "F” tipi yapının, devlet içinde devlet hesaplaşmasıdır.
Evet…
Ama…
MİT, milli bir kurum tam olarak tam denetim altına alınmak için, daha doğrusu yeniden yapılandırılarak, siz bunu eti de benim, kemiği benim teslim almak diye de okuyabilirsiniz, FİT’e dönüştürülmek istenmektedir.
"F” der demez hemen o malum yapı gelmesin aklınıza lütfen… Bu "F” federalin "F” si olmasın sakın… Federal İstihbarat Teşkilatı…
Bu kavgada ABD, AKP ile "F” tipi yapıyı birbiriyle paskalya yumurtası gibi tokuştururken A. Gül "Herkes büyük resme bakmalıdır” derken satır aralarında, kime mesaj atmaktadır acaba?
Bu arada iki taraftan da yemlenen işbirlikçi medya şaşkınları oynarken kimi yandaşlar "Yahu kardeşim kavganın sırası mı? Aranızda anlaşın biz de dalgamıza bakalım…” mealinde yazılar döşenerek arabulucu rollerine çıkmıştır. Deliğe süpürülme korkusundan da birilerinin dili tutulmuştur.
İp üstünde iki cambaz, kim kime eder niyaz?.. Göreceğiz… Az sonra bütün kanallarda canlı yayın…
(Meraklısı için parantez: MİT’te yaşananlar konusunda Figen Özen’in "Silah Geri Tepti!…” adlı yazısını öneririm…Okuyanlar okumayanlara duyursun…”Büyük Fotoğraf” için ise Arslan Bulut’un yazı dizisini…)
Bu kuşatmayı yarmanın, tam bağımsız Türkiye’yi yeniden ilan etmenin yolu bu gerçekleri millete ısrarla anlatmaktan, Kemalist Devrim’i yeniden ihya ve inşadan geçmektedir. Gerisi teferruat…
Tabuta çakılmak istenen tüm çivileri sökmenin tek çaresi, Kemalist Devrim’dir.
Gazanfer ERYÜKSEL - 18 Şubat 2012 - İlk Kurşun
http://www.dunya48.com