Ortadoğu Isınıyor, Türkiye Kaynıyor !
Eş başkanın hariciye nazırı, Suriye için tampon bölge mi, uçuşa yasak bölge mi, güvenlik koridoru mu, insani koridor mu kurmaya henüz karar vermedi. Düşünüyor.
Ama Rusya ve Çin, Suriye konusundaki tutumlarıyla ABD ve müttefiklerini gerilettiler. Bunda İran’ın da büyük payı var kuşkusuz. Ayrıca Moskova ve Pekin, İran’a yönelik bir saldırı durumunda çok sert tepki göstereceklerini açıkladılar.
Enerji ihtiyacının yüzde 15’ini İran’dan karşılayan Çin, ordusuna "savaşa hazır ol” talimatı verildi. Hızla büyüyen ve enerji kaynaklarına büyük gereksinim duyan Çin’in, Venezüella’nın önümüzdeki 20 yıllık petrol satışını şimdiden kapattığı da anımsatalım. 2016’da dünyanın en büyük ekonomisi olması beklenen Çin’in Ortadoğu petrolleriyle yakından ilgilendiği, Orta Asya’nın enerji kaynaklarını temin etmede önemli adımlar attığı da biliniyor.
Ortadoğu’da daha çok öne çıkan, inisiyatif alan Rusya da benzer bir tavır takındı. Bir yandan Çin ve Almanya, diğer yandan da İran, Suriye ve Irak’la olan yakınlaşmasını hızlandırdı. Libya’dan sonra bir de Suriye düşerse, ABD’nin bölgede daha fazla öne çıkacağını bilen Moskova, Washington ile sadece Suriye konusunda değil, Malatya’nın Kürecik ilçesine yerleştirilen füze kalkanı radarı konusunda da restleşti. Kendi füze sistemini güçlendirip, aktif hale getirdi. Rusya’dan daha fazla doğalgaz almaya başlayan Almanya’yı da birkaç kez Avrasya güçleriyle birlikte olmaya davet etti. Dünya petrolünün yüzde 45’ine sahip olan Körfez Arap İşbirliği Konseyi’nin (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn, Umman, Katar) ve Arap Birliği’nin ABD’nin uydusu olduğunu bilen Rusya, Suriye’ye savaş gemisi yollayacak kadar meseleyi sahiplendi.
Arap Baharı’nın başlangıcında isyanlardan memnun olduğunu, bu hareketlerin İslami bir devrimle sona ereceğini açıklayan ve isyancıları destekleyen İran’ın sözleri ise taktik açıklamalardı. Devlet geleneği ve diplomatik belleğiyle bilinen İran, Arap Baharı’nın içinde ABD parmağı olduğunu bildiğinden, ihtiyatı elden bırakmadı. Irak merkezi hükümetiyle yakınlaşmayı sürdürdü. Suriye’yi açıktan sahiplendi. Msır’ın İhvan kökenli cumhurbaşkanı Mursi’yi Tahran’da ağırladı. Bağlantısızlar Hareketi zirvesine ev sahipliği yaptı. Rusya’dan Çin’e, Almanya’dan Venezüella’ya uzanan cephe gerisini pekiştirdi.
Arap Baharı, ekonomik krizle sarsılan, geleceği tartışılan, Euro bölgesi hakkında karamsar tablolar çizilen Avrupa Birliği’nin, siyasi ve askeri olarak da iddialı bir güç olamayacağını kanıtladı. Kendi içinde bütünlüğü olmayan AB’nin, ABD için de etkili, iddialı, güçlü, yararlı, işlevsel bir müttefik olamayacağı görüldü. Tek başına hareket edemedi. Bu nedenle ABD, AB’nin toparlanmasını beklemeden Ortadoğu’da adım üst üste adımlar attı. Bekleseydi, bölgesel ölçekte İran, küresel ölçekte ise Çin ve Rusya’nın, kendi etki alanını daha da daraltacaklarını gördü. Özellikle Şii İran’ın Sünni Arap halkları nezdinde artan itibarı, ABD’yi ve güdümündeki Arap rejimlerini daha da endişelendirdi. O nedenle ABD Mısır’da Müslüman Kardeşler ile anlaştı. Bu örgütle Soğuk Savaş döneminde kurulan, dışarıda komünist SSCB’ye, içeride ise BAAS’a karşı düşmanlık temelinde gelişen ilişkiler, Arap Baharı sürecindeki artan yakınlaşma ve yapılan pazarlıklar, meyvesini İhvan’ın adayı Mursi’nin Mısır cumhurbaşkanı seçilmesi sırasında gösterdi zaten.
AB’nin en önemli petrol tedarikçilerinden olan Libya, ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından çökertildi. ABD Irak merkezi hükümeti üzerinde birkaç yıl öncesine oranla etkisini yitirdi. Kuzey Irak’a bu kadar önem vermesi, Barzani’yi kırmızı halılar üzerinde karşılaması, bir an önce onun bağımsız olması için destek vermesi bundan. Libya’yı dize getirse de Suriye’de umduğunu bulamadı. Esad’ı tasfiye edemedi. İran’da hedefine ulaşamadı. Hazar Havzası’nda Rusya’yı devre dışı bırakmak için bir yandan turuncu devrimlerin benzerlerini devreye sokan, bir yandan da boru hatları inşa edip ticari açıdan Moskova’nın elini zayıflatmaya çalışan ABD, bir dönem için hedefine ulaştı ama sonra hava tersine döndü.
Afganistan’da çok zor durumda olan ABD, ülkede istikrarı sağlamak için Taliban’la uzlaştı. İsrail’i Ortadoğu’da kayıtsız koşulsuz desteklemenin, kendisini Arap halkları nezdinde daha da zora soktuğunu, bölgede istikrarı daha çok bozduğunu, dünya ölçeğinde ABD karşıtlığını beslediğini gördü. Bu nedenle Mısır’a baskı yaptı, Filistin’de El Fetih ile Hamas’ın uzlaşmasında dolaylı da olsa bir rol üstlendi. Bu dönemde Türkiye’nin Hamas ile yakınlaşmasına da sesini çıkarmadı ABD. Tersine teşvik etti. Lübnan’da Hizbullah ile uzlaşmak için zemin yoklamaya çalıştı. El Fetih gibi, Müslüman Kardeşler gibi, Hamas da ehlileştirildi. Batıyla uyumlu, ılımlı hale getirildi. Bir zamanlar Afganistan’da komünizme ve SSCB’ye karşı ABD’nin yanında savaşmayı "cihad” olarak tanımlayan İslamcı mücahidler, aynen ülkemizde olduğu gibi ABD’nin dümen suyunda müteahhit yapıldılar. Yine bir zamanlar cihad için para, silah, cephane aldıkları ABD’den şimdilerde ihale almaya başladılar. Bu arada bir kısmının, Bin Ladin gibi, son kullanma tarihi de doldu. Eskiden ABD parası ve silahıyla "Sovyet komünizmine” karşı cihad açan mücahitler, şimdilerde yine ABD’nin parası ve silahıyla Esad rejimine karşı cihada tutuştular. Bu arada Afganistan’daki uyuşturucu ticareti de Batılı gizli servislerin gözetiminde daha da serpildi. Buradan gelen paranın bir kısmının "cihadın” desteklenmesinde kullanıldığını da unutmamak gerekir. Nitekim Bin Ladin’i ABD bu paralarla kullanıp desteklemişti. Sonra araları açıldı. Hollywood yapımı filmin sonu malum, tabii inanırsanız. Afganistan’da ABD ve İngiltere’nin Taliban ile görüşmesi, El Kaide’nin son kullanma tarihinin dolduğunun bir diğer kanıtıydı zaten. Afgan mücahitlerini eğiten, Taliban’ı kullanan CIA elemanları, şimdilerde başka devşirmeler buldular.
Bu tablo karşısında kendi kendimize sormamız gerekiyor. Bir zamanlar Suriye ile çok yakınken ne oldu da şimdi kanlı bıçaklıyız? Bir aralar Suriye ile İsrail arasında arabuluculuğa soyunacak kadar yakınken, ne oldu da şimdi her ikisiyle de sorun yaşıyoruz? Ve ne diye ABD’ye İsrail’le aramızı düzeltmesi için talepte bulunuyor, bu amaçla ABD’de pahalı bir lobi şirketiyle anlaşıyor, İsrail’e başbakan adına özel temsilci yolluyoruz? ABD başta olmak üzere Batılı emperyalist güçler ne tek başlarına, ne birlikte, ne de NATO üzerinden Suriye’ye askeri müdahaleyi göze alamadılar. "Komşularla sıfır sorun” diyen hariciye vekili, bu politikanın gerçekleşmesi için komşuların da bizimle sıfır sorun istemesi gerektiğini bilmiyor mu? Bölge ve dünya gerçeklerinin de bu yönde olması gerektiğinin farkında değil mi? Tarih, iki devlet arasında sıfır sorunlu ilişkinin çok da kolay olmadığını öğretmedi mi? Hal böyleyken, Arap alemi gibi, bölge, mezhep, aşiret, cemaat, tarikat kimlikleri üzerinden bölünmüş ve her an aralarında kapışmaya hazır bir alemde, komşularla sıfır sorun politikasının işleyeceğini düşünmek neyin göstergesidir?
Barış DOSTER - 22 Kasım 2012 - İlk Kurşun
http://www.dunya48.com