Pazartesi, 13 Şubat 2012 21:31
Fethullah Gülen Ve Tayyip Erdoğan Ateşle Oynuyor…
Gülen Siyaseti nedir? Bu siyaset; ABD’nin ya da İsrail’in adı fark etmiyor, Ortadoğu projesinin Türkiye ayağıdır. Hedefi; Doğu Anadolu ile Irak kuzeyinde tampon yönetimler kurarak, önce Anadolu’nun Asya ile bağını kontrol altına almak ve bu yönetimler eliyle İsrail’in Karadeniz’e açılmasını sağlamaktır. Bunun üzerine bölge coğrafyasının ayrışması, ülke sınırlarının değiştirilmesi, değişen sınırlar içerisinde İsrail’e müttefik devletler kurulması hedeflerini de ekleyebilirsiniz. Bunun üzerine Bizans’ı da ekleyebilirsiniz…
Peki, Erdoğan siyaseti nedir? Tek bir farkla aynısıdır. Nedir bu fark; Türkiye’nin doğusunda kurulması düşünülen tampon yönetimin başı İmralı mı olsun yoksa tüm güçler Erdoğan’ın elinde mi olsun? İşte düğüm, işte KCK-MİT vakası, işte Gülen-Erdoğan çatışması, işte son dönem hız kazanan KCK operasyonları hep bu çatışmanın sonucudur. Çünkü Gülen siyaseti İmralı’nın doğrudan Doğu’da yönetime getirilmesi ve bu şekilde tampon bir yönetime geçilmesi peşinde, Erdoğan ise tek güç olarak, pkk buna dahil, ülkemizin tüm yönetimini ele geçirmek peşindedir, üstelik Gülen’e rağmen.
Beraber aynı yolda yürümelerine karşın, Erdoğan neden İmralı’nın güç olmasını istemiyor? Çünkü Erdoğan İmralı’yı kontrol edemeyeceğini düşünüyor, bu bir, ayrıca Ortadoğu’da düşünülen değişimde tek lider olmayı hedefliyor da ondan. Gerçekten de Erdoğan’ın İmralı’yı kontrol etmesi ve yönetmesi mümkün değil, çünkü İmralı Doğu’da serbest kaldığı anda, Erdoğan’ı siler atar. Çünkü bu İmralı bir katildir, yaptığı katliamların hala korkusu var Doğu’da. İmralı bu korku gücüyle hala Doğu’ya hâkimdir. Bu şartlar altında İmralı serbest kaldığı anda çaresiz halkımızı alır peşine, sürükler gider. Hatırlasanıza "PKK’ya oy vermeyenleri tavuklarına kadar öldürün” diye kanlı örgüte talimat vermemiş miydi bu İmralı? Şimdi bu durumda kendinizi halkımızın yerine bir koyun ve bu katilin Diyarbakır’da hüküm sürdüğünü bir gözlerinizin önüne getirin ve de olacakları bir düşünün…
Sanırız Erdoğan’ı endişelendiren işte budur. Sanırız Gülen siyasetini de İmralı peşinde koşturan neden budur. Yani küresel sözde Kürdistan projesinde Erdoğan kendi lider olmak peşinde, Gülen ise İmralı sayesinde bir an önce bu projeyi gerçekleştirmek peşinde, gittikleri yol ayrı ama koştukları hedef aynı. Gülen ile Erdoğan’ın ayrıldıkları nokta, işte bu küresel projede liderlik meselesidir…
Erdoğan’daki bu "EGO” neden diye sorarsanız, Erdoğan siyaseti cemaat desteği ile de olsa, artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ele geçirdiğini düşünmektedir ve Gülen’e karşı çok daha güçlü olduğu kanaatindedir. Baksanıza haberlere; Ortadoğu’nun yeni lideri Erdoğan… Erdoğan dünya lideri olma yolunda… Dünyada 100 önemli devlet adamı, Erdoğan en başta, TİME dergisi… Bu medya desteğiyle Erdoğan artık cemaat gücünü aştığını, halk desteğini tek başına alabileceği ve artık Türkiye’de tartışılmaz tek lider olabileceğinin rüyası içinde, bu küresel projeyi tek başına alıp götüreceği hayali içinde karanlığa doğru koşmaktadır.
Peki, Gülen siyasetinin bu "İmralı ısrarı” nedendir? Çünkü sözde Büyük Kürdistan siyasetini baştan alıp sona götürecek, Irak-Suriye-İran ayaklarını ABD-İsrail’in planladığı gibi silahlı eylemlerle rayına oturtacak ve bu devletlerin iç işlerini karıştırarak olası bir dış müdahaleye zemin hazırlayacak tek kişi bu İmralı. Çünkü acımasız bir katil, yılların katili, ardında katiller gücü var, üstelik Erdoğan’da olduğu gibi, küresel güçlerin de desteği var. Eğer ki dışarı çıkarsa bu proje akıl ötesi bir kazanır, doğrudur. Çünkü feodal ağaların pençesindeki doğuda, ne acıdır ki gerçek de budur.
Peki, Erdoğan İmralı’yı nasıl saf dışı bırakabilir? Erdoğan siyaseti çok atak yaptı bu konuda; Dağlıca baskını sonrası "pkk’yı Barzanileştirmek” için yapılan hava harekâtı tutmadı, pkk direndi. Habur olayı ile "PKK’yı AKP’leştirmek” için yapılan senaryolar, o da tutmadı, pkk direniyor. Son hamle "Oslo görüşmeleri ile pkk’yı AKP sürecine dâhil etmek”, o da tutmadı. Neden? Çünkü "İmralı biliyor ki AKP’leşirse Doğu’da yönetime gelme şansı yok”, çünkü süreci kontrol eden tek lider Erdoğan ve ipler onun elinde ve bu süreçte İmralı’ya inisiyatif yok. Kısacası şu an Erdoğan’ın dediği oluyor ve bu süreç işliyor.
Peki, Gülen siyaseti bu noktada Erdoğan’ı nasıl zorlayabilir? Erdoğan’ın en zayıf tarafı parasal ilişkileri, Deniz Feneri davası gibi ama onun içinde Gülen siyasetinin de adamları var… Devlet ihalelerinde, özelleştirmelerde, TOKİ’de, usulsüz para aktarmalarda, ama hepsinin içinde karşı taraf da var… Erdoğan’a bu yönde bir saldırı yapılırsa eğer, Erdoğan da Gülen’in yönettiği milyarlarca dolarlık para hareketlerini, kendi kontrolünde olan MASAK kanalıyla, TİB( İletişim Takip Başkanlığı) eliyle, kendi polisi eliyle, kendi MİT’i eliyle takibe başlamaz mı? Dolayısıyla bu yönde bir çatışma beklemek zor, çünkü hepsinin parmağında bal var…
Bu durumda Gülen’in elinde kullanabileceği tek koz kalıyor; PKK ya da İmralı. Çünkü KCK-MİT sürecinde başrol Erdoğan’da ve bu yolda bir soruşturma derinleşirse eğer, Erdoğan’ın hedef haline getirilmesi oldukça kolay, onun için. Bu bir ölçüde Erdoğan’a aba altından sopa göstermek gibi bir şey… Bu demektir ki Gülen medyası ısrarla MİT’e saldırısını sürdürecek ve bu konudaki tek amacı da "Erdoğan’ı MİT’in yaptığı Oslo görüşmesi ile vurmak” olacaktır. Son gelişmeler ışığında bu yaklaşımımız sizlere daha önce duyurduğumuz şu haberi de teyit etmektedir: http://www.ilk-kursun.com/haber/95377
Gülen siyaseti bu atağını aynı zamanda Erdoğan’la pazarlığa oturmak için de yapacaktır… Bu pazarlıkta ilk gündem maddesi de "yeniden İmralı ile görüşme masasına oturulmasını sağlamak” olacaktır. İkinci gündem maddesi de, Erdoğan’ın Kamu Güvenliği Müsteşarlığı kozuna karşılık, MİT içerisine Gülen’in adamlarını yerleştirmek olacaktır… Bu tespitlerimizin açık bir kanıtı da, kamuoyunda ilk kez MİT-KCK’yı gündeme oturtan Mehmet Baransu’nun yayınladığı son haberdir; BİR ISLAK İMZALI BELGE DAHA ÇIKABİLİR: http://haber.gazetevatan.com/yakinda-islak-imzali-bir-belge-daha-cikabilir/430631/1/Gundem
Ama Erdoğan bu, hiç belli olmaz diyen Gülen siyaseti öte yandan ipini sağlama bağlamak için yani "Erdoğan’a karşı İmralı’ya güç kazandırmak” için KCK’yı da kullanıyor. Nasıl mı?
Hepimiz izliyoruz, Gülen hukuku son hızla KCK operasyonlarını sürdürüyor. Her KCK operasyonu doğudaki halkımızı biraz daha pkk’ya sürüklüyor ve olası bir halk hareketine kapı aralıyor. Görevden alınan MİT-KCK savcısı hemen bugün 100 KCK’lıyı gözaltına aldırmadı mı? Üstelik hemen görevden alınışının ertesi günü… Bu ne demektir ki KCK operasyonları sürdürülerek, özellikle Mart 2012 Nevruz’unda, "devlete karşı ama aslında Erdoğan siyasetine karşı” bir halk hareketini tetiklemek söz konusu… Daha dün Aysel Tuğluk "iç savaş başlayabilir” diye konuşmadı mı: http://www.sondakika.com/aysel-tugluk/
Zaten İmralı son iki yıldır, iç savaşla devletimizi ama aslında Erdoğan’ı tehdit etmiyor mu, gerekirse "Paris’teki Bastille vakası gibi Diyabakır cezaevine saldırırız”, demedi mi: http://www.dunyahaber.com/gundem/ocalandan-tehdit-10-kati-sehirlerde-olabilir.htm
Olaylara bu açıdan baktığınızda; Gülen siyaseti peşinde koşan bir hukukun peş peşe yaptığı KCK operasyonlarının bir tuzak olduğu açıkça görülüyor, çünkü bu operasyonlar İmralı’yı güçlendiriyor ve pkk’yı Doğu’da tek hâkim haline getiriyor. Bu nasıl bir KCK’dır ki gözaltına ala ala bitmiyor, öyle yandan gözaltılar bir anda da değil, sürece yayılmış, her gün bir yeni dalga… Bu nasıl bir terörle mücadeledir ki her gözaltı halkımızı kışkırtma, yönetme, sürükleme gücünü pkk’ya kazandırabilmektedir? Tüm bunlardan anladığımız o ki KCK bir Gülen siyasetidir ve İmralı’yı Doğu’da hâkim güç yapmak amacına yönelik bir siyasettir… Küresel güçler siyaseti açısından şu tespitlerimiz de gözden kaçırılmamalıdır: http://www.erdalsarizeybek.com.tr/makaleler/kehanet-degil-tarih-erdogan-suriyeli-esadtan-once-gidecek-349h.html
Peki, şimdi ne olacak?
Bu durumda Gülen siyasetinin, KCK operasyonlarını İmralı lehine, Erdoğan aleyhine şiddetle manipüle ederek sürdüreceğini söylemek mümkündür. Bu aşamada yapılacak her KCK operasyonun İmralı’ya güç kazandıracağını ve bu güçle İmralı’nın 2012 yılı içerisinde halkımızı sokağa dökerek Erdoğan’ı güç durumda bırakmak için çabalayacağını da söylemek mümkündür. Öyleyse eğer, Mart 2012 Nevruz’unda ülkemizi zor süreçler beklemektedir.
Buna karşılık Erdoğan siyasetinin de İmralı ve pkk’ya ağır darbeler vurabilmek ve oyun dışı bırakabilmek için büyük operasyonlara girişeceğini söylemek de yanlış bir tespit olmayacaktır. Ama her iki gidişat iyi değildir…
Peki, sonuçta ne olur?
Bu siyaset, ister Erdoğan ister Gülen, karşı durup mücadele etmesi gereken güçlere kaynaklarımızı ve gücümüzü servis yapmakta ve bizi hep zayıf düşürmektedir. Bu iki siyaseti durdurmaz isek, değiştirmez isek kaybeden hep biz olacağız, ülkemiz ve çocuklarımız olacak, kazanan ise hep emperyalist güçler olacaktır.
Siyasi ve ekonomik liderlik çatışmasını anladık ama bir milletin kaderiyle, bir devletin bekasıyla oyun oynamaya kimsenin hakkı yoktur ki bu nasıl bir oyundur!
İnsanlarımızın can ve mal güvenliğini, türlü akıl oyunlarıyla tehlikeye düşürmeye kimsenin hakkı yoktur ki bu nasıl bir tuzaktır!
Milyonlarca insanımızın canıyla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü küresel projelerin hizmetine sunmaya ve bu şekilde varlığımızı ve geleceğimizi tehlikeye düşürmeye kimsenin hakkı yoktur ki bu nasıl bir ihanettir!
Aç gözlerini artık, ayağa kalk ve sesini duyur ey halkım, aksi halde ihanetin bedeli çocuklarımıza kalacaktır ki buna göz yummaya da bizim hakkımız yoktur!
Erdal SARIZEYBEK - 13 Şubat 2012 - İlk Kurşun http://www.dunya48.com
|