Home » 2012»December»17 » "Herkese eşit mesafedeyiz" politikasıyla Irak Türkmenleri kurda-kuşa yem edildi.
19:43
"Herkese eşit mesafedeyiz" politikasıyla Irak Türkmenleri kurda-kuşa yem edildi.
Gül Barzani'ye Mi Hazırlanıyor?
"Herkese eşit mesafedeyiz" politikasıyla Irak Türkmenleri kurda-kuşa yem edildi. "Gurur"
duyulan Barzani, tarihi Türkmen şehirlerini "koparılmış Kürt
toprakları" ilân etti. Ses çıkmadı. Barzani bu bölgeler için Irak
Merkezi Hükümeti'ne "savaş" açarken "tarafsız" kalındı. "Savaş" şimdilik
durdu, çünkü Barzani yönetimi, yıllardır gözümüze soktuğu iddiasını
resmileştirip "tartışmalı bölgelerin bundan sonra Kürt bölgesinin
dışındaki Kürt toprakları" şeklinde adlandırılacağını açıkladı. Karar
doğrudan Kerkük, Selahaddin, Diyala ve Musul’la ilgili, ama Ankara oralı
bile olmadı.
"Gurur" duyulan Barzani ile sözde PKK’nın
Suriye’deki kolu PYD’ye karşı işbirliği ve mücadele anlaşması yapıldı.
Bugün itibarıyla Suriye PKK’sının, Barzani’nin emriyle Esad’a karşı
muhalif cepheye katıldığı açıklandı. Yani Türkiye ile PKK omuz omuza
getirildi. Yetmedi, Davutoğlu Suriye Kürtlerine, "Özerklik veya
federasyon, kendi geleceklerine karar vereceklerine" dair açık çek
sundu.
( Söz konusu gelişmelerin anlam ve önemi bakımından 22
Temmuz’da bu sayfada, "Deliliğin Tarihine Katkımızdır", Odatv’de de "PKK
ile el ele verip Esad’a karşı mücadele mi edeceğiz" başlığıyla
yayınlanan yazıyı yeniden dikkatlerinize sunuyorum:
Tablo
ortada; sadece İmralı’daki değil, Kandil ve Suriye’deki PKK’nın da
"elini sıkmak" üzereler. Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise: "Esad’ın elini
sıkmam, istifayı tercih ederim." noktasında!..
Irak
Türkmenlerinin hali böyleyken Suriye Türkmenlerine olağanüstü
"sevgi-muhabbet"… Devlet nezdinde Irak Türkmenleri ile Suriye
Türkmenleri arasında bir fark olmalı… Acaba ne?
"İktidar" yerine
"devlet" demem bilinçli; çünkü Irak Türkmenlerine "şöyle", Suriye
Türkmenlerine "böyle" politikasının başında doğrudan Cumhurbaşkanı Gül
var.
Aralık başında Irak Türkmen heyetini kabul ettiği duyuruldu.
Irak Türkmeni denilmesine bakmayın, sadece Erbil'deki, yani Barzani
"başkenti"ndeki Türkmenlerdi. Gül, onlara yaşadıkları topraklarda
birlik-beraberlik öğütleri verip Erbil Kalesi’nin önemini anlattı.
Türkmen heyeti de Gül’ü Erbil'e, yani Barzani "başkenti"ne davet etti.
Bir
türlü gerçekleşemeyen Erbil ziyaretinin yolu mu döşeniyor yoksa? Birkaç
yıl önce gitmeye niyetlenmiş, ama kimilerine göre Genelkurmay’ın
itirazı kimilerine göre "kulak rahatsızlığının nüksetmesi" üzerine
program iptal edilmişti. Artık gider mi, gider!..
Tam bir hafta
sonra İstanbul’da Esad’a karşı Suriyeli Türkmenler 1. Platformu'nun
organize edilmesi. Gül ve Erdoğan’ın özel destek ve ilgisi… Kerkük ve
diğer bölgelerdeki Irak Türkmenleri katliam tehdidi altındayken Gül’ün:
"Suriye'de hangi etnik kökenden olursa olsun insanların zulüm altında
olması bizim kabul edebileceğimiz bir şey değil. Türkmenler konusunda da
soydaşlarımız olduğu için ayrı bir hassasiyetimiz var." demesi...
İşte "Türkmen oyunu", işte deliliğin tarihine bir büyük katkı daha!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler...
*********************************************** Müyesser’in Not Defterinden :
Silivri Hiç Böyle İtiraf Edilmemişti!..
Mümtaz’er
Türköne; Zaman Gazetesi Yazarı. AKP milletvekili aday adayı. Eski eşi
AKP eski milletvekili. Eski ülkücü. Öcalan’ın "paşa" yapılıp Bodrum’a
yerleştirilmesini, TSK’nın lağvedilmesini isteyen; Atatürk karşıtlığı
ile övündüğü halde Cumhurbaşkanı Gül tarafından Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu üyeliğine atanan; ama tepkiler üstüne istifa etmek
zorunda kalan ve dahi Erbil’de yapılan Kürt Konferansı'nda Fetullah
Gülen’in mesajını okuyan adam.
Bugün "Silivri ve Uludere"yi yazarken, Silivri’nin gerçekte ne olduğunu öyle bir itiraf etmiş ki!..
"Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi için Silivri’ye tıkıp yargıladığı örgütten ve zihniyetten kurtulması lâzım"mış.
Yani
Silivri’dekiler kimmiş? "Kürt sorunu"nun Emperyalizm, 2.
Cumhuriyetçiler, Türköne benzeri postmodern siyasal İslâmcıların
anladığı ve istediği tarzda halline karşı çıkanlar...
Türköne’nin
yenilir yutulur olmayan bir başka kıyaslaması daha var: "Mustafa
Kemal’in askeri olmak payesi ile Apo’nun militanı olmak arasında fark
yok." diyor.
Yetmiyor, şöyle de bir öneride bulunuyor:
"Ergenekon
davası bittikten sonra Silivri’de mahkemeyi yıkıp yerine beton dökelim.
Üzerine de Uludere’de kaybettiğimiz vatandaşlar için bir anıt dikelim.
İbret için biri toprağın altında, diğeri üstünde kalsın."
Tarifi mümkün olmayan şekilde çarpılmış, tedavisi imkânsız bu zihniyete sorularımdır:
Silivri
gerçeği itiraf edildiğine göre, oraya Öcalan heykeli dikilmesi daha
yakışık(!) almaz mı? Hem, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bir
buyruğu daha yerine getirilmiş olmaz mı?
*** *** *** Üç Gazi… Tuncay… Elif...
13
Aralık Perşembe günü Silivri’deki halk çıkarmasında üç de gazimiz
vardı. Güneydoğu’da bacaklarını bırakan Ertan Acır, Serdar Çelensu ve
Ümit Kaplan tekerlekli sandalyeleriyle tüm gazileri temsil eden birer
abideye dönüştüler. Onlar da duruşma salonuna giremediler; ama gazilerin
babası olan usta gazeteci Ünal İnanç babayla içerideki vatanseverlere
selamlarını yüreklerine katık yapıp gönderdiler.
Sözkonusu vatansa, hiçbir "engel"in mazeret olamayacağını kalplerimize ve beyinlerimize çaktıkları için minnettarım.
İkinci
gün duruşma salonundan bir kare; Pür dikkat konuşmaları not etmeye
çalışıyorum. Yanımdaki genç, güzel ve zarif kadının ağzını eliyle
örttükten sonra çıkardığı öpücük sesiyle kendime geldim. Baktığı yeri
taradım, Tuncay Özkan’ı gördüm. Tuncay’ın bedeni duruşma salonunda, ruhu
ve gözleri hemen yanımdaki hayat arkadaşı Duygu’daydı. Bir ara
gözlerini sildi; Sildiği dökülen yaşlar mıydı, gözünü kırpmadan
bakmaktan kızarıp sulanan gözleri miydi anlayamadım!..
Birinci
günden bir kare; Duruşma salonunda tanıyanlara, Ankara’dan beni
vekaletle gönderen Sevgi Kafalı ve Nevin Çelik hocalarımın selamını
söyledim. Mustafa Balbay’a da "O Mektubu Yazan Bendim" isimli kitabının
kahramanlardan, biz Silivri’dekilerin halini bizden iyi anlayıp anlatan
güzel Elif’in selam ve sevgilerini sundum. Balbay seni öyle bir
kucakladı ki Elif, sanırsın oradaydın!..
Bir de özür: ikinci gün
duruşmaya gelenler arasında tiyatro sanatçısı Suzan Aksoy da vardı.
"Onlar Sizi Dışarıda Sanıyor" başlıklı notta adını unuttuğum için beni
affetmesi dileğiyle.
Yarın da Silivri’deyim. Bu yılın finalini
göreceğiz. İçimde tuhaf bir umut ve iyimserlik var. Gelin!... Umudumuzu
umudumuza katıp bir kez daha onların yanında olalım.