Rusya Türkiyeyi
BRICS ülkeleri sırasında görmek istiyor
Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Haberrus’da yer alan, 11 Mart 2013 tarihi ve "Rusya: Türkiye’nin dahil olacağı BRICS yeni güç merkezi olabilir” başlıklı haberde, özetle; 26-27 Mart 2013 tarihlerinde Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Durban kentinde yapılacak olan BRIC Zirvesinde sunulmak üzerek Moskova Yönetimi tarafından hazırlanan raporda, Türkiye ve Endonezya’dan birinin BRICS’e dahil olmasının önerileceği; bunun, sorun çözücü ve güvenlik sağlayıcı rolünü öne çıkarmak suretiyle, BRICS’e uluslararası politikada daha belirgin bir yer sağlayacağı; bu suretle, Batının uluslararası politikada azalan etkinliğinden doğan boşluğun BRICS üzerinden doldurulabileceği ifade edilmiştir. BRICS’in ortaya çıkışı, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin Dışişleri Bakanlarının Eylül 2006’da New York’da gerçekleştirdikleri üst düzey toplantı ile olmuştur. Başlangıçta BRIC ülkeleri olarak anılan oluşum, Aralık 2010’da Güney Afrika Cumhuriyeti’nin üyeliğe kabul edilmesi ile BRICS ülkeleri adını almıştır. BRICS ülkeleri, 2013 yılı itibarıyla, yaklaşık 3 milyar nüfusu içermektedir. Üye beş ülkenin GSYİH’larının toplam değeri yaklaşık 15 triyon ABD Doları ve birleştirilmiş toplam döviz rezervleri de yaklaşık 4 triyon ABD Doları seviyesindedir. Oluşumun Güney Afrika Cumhuriyeti’nin henüz katılmamış olduğu ilk zirve toplantısı, 16 Haziran 2006 tarihinde, Rusya’nın doğudaki Yekaterinburg kentinde yapılmıştır. İkinci zirve toplantısı, yine BRIC olarak, 16 Nisan 2010 tarihinde, Brezilya’da; üçüncü zirve toplantısı, BRICS olarak, 14 Nisan 2011 tarihinde Çin’de, dördüncü zirve toplantısı da, 29 Mart 2012 tarihinde Hindistan’da yapılmıştır. 26-27 Mart 2013 tarihlerinde Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yapılacak zirve toplantısı ile, oluşuma isimlerini vermiş olan ülkelerin hepsinde birer zirve toplantısı yapılmış olacaktır. BRICS’e dahil ülkelerden biri Güney Amerika’dan, üçü Asya’dan, biri de Afrika’dandır. BRICS’e ilişkin bu genel verilerden hareketle şu çıkarsamalarda bulunmak mümkündür: a. Dünya nüfusunun neredeyse yarısı, BRICS ülkelerindedir. Bu, uluslararası politika bağlamında güç, küresel ekonomi bağlamında da pazar olarak oldukça anlamlıdır. b. Avrupa-Atlantik bölgesinin uluslararası politikadaki ve küresel ekonomideki ağırlığının azaldığı, bu azalmanın bir boşluğa yol açtığı, bu boşluğun da istikrarsızlığa kapı araladığı kabul edildiği için, BRICS, bu boşluğu doldurma ve küresel ölçekte politik ve ekonomik istikrarı sağlama iddiasına sahiptir. c. Sovyetlerin dağılması ile kendisini gösteren, yeni bir dünya düzeni kurmaya yönelik sürecin halen devam ettiği kabul edildiği için, BRICS, "yeni dünya düzeninin” oluşturulmasında etkin bir rol üstlenme amacı gütmektedir. d. Bir tarafta bugüne kadar öne çıkan ve hep öne çıktıkları için de, her açıdan kaynakları tükenen, kendileri nezdinde bir yorgunluğa, uluslararası kamuoyu nezdinde de bir bıkkınlığa yol açan bir tablonun, diğer tarafta da bugün ve görünür gelecek itibarıyla gücü besleyen/besleyebilecek coğrafyalar olarak Asya, Afrika ve Güney Amerika öne çıkan bir tablonun varlığı kabul edilmektedir. BRICS ülkeleri, ikinci tablodaki coğrafyalardandır ve bu da, bu coğrafyalardaki gücün değerlendirilmesi açısından son derece anlamlıdır. Gelinen noktada, bugün itibarıyla BRICS’e bakıldığında ise, şunları söylemek mümkündür: a. Avrupa-Atlantik bölgesinin bu oluşumun dışında kalmasının fazla anlamlı olmadığı düşünülmektedir. Nedeni konusunda birçok hususa işaret edilebilir. BRICS’in kendi içinde uyumlu bir oluşum olmaması, BRICS üyelerinin aralarındaki sorunlar ve rekabet (Çin-Hindistan, Çin-Rusya), BRICS ülkelerinin son dönemde özellikle ABD ile geliştirdikleri stratejik bir içerik de taşıyan dikkat çekici ilişkileri (ABD-Hindistan, ABD-Rusya), bu hususlardan öne çıkanlardır. Bu hususlara bakınca, Avrupa-Atlantik bölgesinin BRICS’e dahil olmamasının çok da önemli olmadığına sonucuna ulaşılmaktadır. Bu hususların, aynı zamanda BRICS’in uluslararası politikada anlamlı bir güce dönüşmesini engellemesinin de, yine Avrupa-Atlantik bölgesinin işine geldiğini/geleceğini ayrıca görmek gerekir. b. Bu noktada, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)’ne bakarak, BRICS’in bu örgütle ilişkilendirilmesinin ve bu ilişkilendirmeden yeni dünya düzenine ilişkin bazı çıkarsamalarda bulunulmasının da rasyonel olmayacağı düşünülmektedir. Çünkü böyle bir ilişkilendirme, her şeyden önce, ismi geçen her iki oluşumun da "sulanmasına” ve sonuçta anlamlı olmaktan çıkmalarına neden olacaktır. Böyle bir bakış açısı, her iki oluşumun da çıkış amaçlarına (özüne-ruhuna) aykırı olacaktır. Ayrıca, bu iki oluşumu birlikte mütalaa etmenin önünde, başta coğrafya olmak üzere, başka ciddi engeller olduğu da düşünülmektedir. c. BRICS ülkelerinin, Avrupa-Atlantik bölgesinin azalan politik ve ekonomik ağırlığını ne kadar doldurabileceği, -şimdilik ve en azından- tartışmaya açıktır. Bu, bugün itibarıyla, gerçekçi gözükmemektedir. Ancak, bu düşünce, BRICS ülkelerinin "BRICS olarak” ekonomik, güvenlik ve politik ağırlıklarını küresel ölçekte hissettiremeyecekleri anlamına da alınmamalıdır. d. BRICS’in, giderek hem Avrupa-Atlantik girişimleri, hem de kendi içlerinde ve kendi üyelerinin girişimleri karşısında bir "fren ve denge” işlevini yerine getiren bir oluşum olarak kendisini göstermesi beklenmelidir. Bugün itibarıyla uluslararası politikada, buna ihtiyaç da vardır. BRICS, Avrupa-Atlantik bölgesinin girmek için kısa süreli proxy sıcak çatışmalar da dahil her yola başvurmayı göze alacağı pazarlara girişi, "paylaşım” ve "kabul edilebilirlik” hususları temelinde sorunsuz sağlaması mümkündür. Keza Çin’in Xi Jinping ile birlikte çok hassas bir döneme gireceği ve bu dönemin Pekin’in gücünü öne çıkarmak zorunda kalacağı bir dönem olacağı değerlendirildiği için, BRICS’in, özellikle Pekin Yönetimini içeride ve dışarıda sıkıntıdan kurtaracak bir işlevi yerine getirebileceği de düşünülmektedir. Bunlar, BRICS’in, küresel barış ve istikrar adına yerine getirebileceği işlevler olduğu anlamına gelmektedir ve son derece de önemlidir. e. Türkiye’nin veya Endonezya’nın birliğe dahil edilmesi önerisi, BRICS’in küresel barış ve istikrar bağlamında üstlenmeye aday olduğu misyon açısından görülmelidir. Huntington’ın "medeniyetler çatışması tezi” dikkate alındığında ve yazarın Batı-İslam çatışmasını en öncelikli çatışma olarak öngördüğü hatırlandığında, nüfuslarının neredeyse tamamı Müslüman olduğu için, Türkiye’nin veya Endonezya’nın BRICS’e dahil olması, hem söz konusu tezdeki öngörülerin en azından Rusya tarafından da paylaşıldığı, hem de BRICS’e bu muhtemel çatışmayı önleme işlevinin yüklenmek istendiği sonucuna ulaşılabilmektedir. Buradan hareketle, dünya kamuoyunun, BRICS’i küresel barışı ve istikrarı sağlama işlevi ile öne çıkan bir oluşum olarak algılamasının amaçlandığı da ileri sürülebilir. f. BRICS’e küresel barış ve istikrar adına yüklenmek istenen bu işlev dikkate alındığında, Rusya’nın dışındaki diğer BRICS ülkelerinin de, Durban’daki zirve toplantısına benzeri üyelik önerileri gelebileceğini beklemek gerekir. Bu bağlamda Meksika’nın adının epeyidir konuşulduğu bilinmektedir. g. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ve bu savaşın etkisinde ortaya çıkmış BM Sistemine, günümüzde ciddi eleştiriler yönetildiği, hatta BM’nin kendi içinde yeniden yapılandırmaya yönelik çalışmalar başlattığı ve bu çalışmaların özellikle BM’nin kuruluşunun 60. yılı etkinlikleri öncesinde ve sonrasında yoğunluk kazandığı bilinmektedir. BRICS’e küresel barış ve istikrar bağlamında bir misyon yüklenmek istenmesi, dolaylı olarak, BM Sisteminin mevcut haliyle beklentilere cevap veremediği ve artık kendisinden beklenen işlevi yerine getiremediğinin bir başka işareti ve güncel örneği niteliğindedir. Eğer BRICS’e bu mülahazalar ışığında bakılırsa, BM Sistemi içinde etkin bir yer almak için uğraşan ve ismi bu uğraşlarda geçen başta Almanya ve Japonya olmak üzere, başka bazı ülkelerin de BRICS’e dahil olmayı istemelerini beklemek gerekir. h. BRICS, üye ülkeler üzerinden, küresel ekonomiyi yeniden ferahlatacak ekonomik potansiyele sahip bir oluşumdur. Bu niteliğinin de, yine başta Almanya olmak üzere diğer gelişmiş ülkelerin BRICS’e ayrıca ilgi duymalarına neden olacağı ileri sürülebilir. Sonuç olarak; BRICS’in geleceği olan bir oluşum olduğunu, Türkiye’nin bu oluşum içinde yer almasının ona güç ve itibar kazandıracağını, Rusya’nın bahse konu önerisi ile küresel oyuncu rolünü ortaya koymuş olduğunu ve bu ortaya koyuşun Rus Diplomasisinin yapıcı ve ileri görüşlü niteliklerini dışa vurduğunu söylemek mümkündür.
Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
|