Pazartesi, 20 Şubat 2012 14:23
Bir Sabah Yasemin Çongar ve Üst Düzey Emniyetçilerin Gözaltına Alındığı Haberiyle Uyanmak!
Gelinen nokta itibarıyla MİT krizinde medyamız ve siyasetimiz şu ana eğilimlere bölünmüştür:
MOSSAD OPERASYONU DİYENLER: "Hükümet-cemaat çatışması" teorisinin ahali arasında da giderek kabul görmeye başlaması ve bu durumun, hükümetin zayıf düşmesini arzulayan "Ergenekonculara" yaradığı teşhisi üzerinden Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce tarafından başlatılıp yandaş kesim arasında hızla yayılan eğilimdir. Bir miktar inandırıcılık sorunu bulunsa da müspet tarafı, yandaşları dağınıklıktan kurtarıp bir teori etrafında birleşmelerini sağlaması, menfi tarafı ise "Kardeşim, ne demek şimdi bu? Bu polis ve savcıları siz atamadınız mı, özel yetkili mahkemeleri siz kurmadınız mı? MOSSAD, affedersiniz şeyinize kadar sokulmuş da sizin ruhunuz duymamışsa bu nasıl memleket yönetmektir?" gibi tatsız sorulara muhatap olunmasıdır..
Olayın MOSSAD operasyonu olduğu fikrine sığınanlar, bu çıkarımlarını, Hakan Fidan'ın MİT Müsteşarlığı'na atanmasından sonra İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın "Fidan İran'a yakın" spekülasyonuna dayandırıyorlar. Peki İsrail bu spekülasyonu, İran-ABD-Türkiye görüşmelerinde önemli bir rol üstlenmiş olan Fidan'ı İran nezdinde "güvenilir adam" olarak göstermek, böylece İran'ı Fidan'a karşı daha "önyargısız" kılmak için ortaya atmış olamaz mı?
Açık İstihbarat olarak İsrail devletine karşı tavrımız bellidir. "Ergenekon" operasyonlarının içinde MOSSAD'ın da bulunduğu bir "koalisyon" tarafından kurgulandığını ve yürütüldüğünü 2007 yılından beri yazdık. Ancak, "Ergenekon" hukuksuzluğunu şimdiye kadar fütursuzca desteklemiş olanlar, "Bu iş MOSSAD'ın işi" diyorlarsa, "O zaman Ergenekon da MOSSAD'ın işiydi" gerçeğini suratlarına çarparız. Dikkat edin, yöntem aynı..Önce hukuksuzluk ve çelişkilerle dolu bir operasyon, ardından Genelkurmay Başkanı (veya MİT Müsteşarı'nın) tutuklanmasına kadar uzanan bir süreç..
SİVİL DARBE DİYENLER: En ilginç kategoridir. Cengiz Çandar tarafından ortaya atılmıştır. AKP iktidarının faşizan gidişatını "sivil darbe" olarak niteleyenlerle "darbenin sivili mi olur?" diyerek kafa bulan bu arkadaşlar tarafından dile getirilmeye başlanması ironik olmuştur. Aynı iktidar içerisinde "sivil darbe" ne demektir? Cemaat-AKP tezi reddediğine, "Ergenekon" tezi mantıklı bulunmadığına göre kim kime karşı "sivil darbe" girişiminde bulunmuştur? Cevap hararetle merak edilmektedir..
ERGENEKON YAPTI DİYENLER: "De get!" dedirtici bir yaklaşım olsa da kendi içinde nispeten tutarlı ve en sorunsuz yaklaşımdır. "Ergenekon'sa koy sepete" anlayışı içerisinde yıllardır uçan kuşu "Ergenekon"dan bilen bu zihniyete göre "MİT bünyesinde kalmış son Ergenekon kırıntıları direnmektedir" İyi de o zaman sormazlar mı "Madem öyle, MİT neden Başbakan tarafından korumaya alındı? Tayyip Erdoğan da Ergenekoncu mu" diye? (İçimizde işin oraya doğru uzandığına ilişkin bir his de yok değil..)
YALI DAİRESİ ELDEN GİDECEK DİYE KORKANLAR: MİT'in ve Emniyet'in önlerine koyduğu kağıtları okuyarak ve cırtlak sesle bağırıp çağırarak üç yılda yalı dairesi sahibi olan bu tipler, ortalık karışırsa yalı daireden oluruz korkusu içinde taraflara "barış" çağrısı yapmaktadırlar. Her iktidarın etekleri dibinde kırıntı toplayan böyle tipler peydahlanır, genellikle karı-koca ekibi olarak çalışırlar ve ciddiye alınmaya değmezler.
"SEÇİLMİŞ ATANMIŞA BOYUN EĞMEYECEK!" DİYE BAĞIRANLAR: Allah şifa versin, en son Başbakan böyle bağırmıştır İstanbul'da telekonferansla katıldığı gençlik toplantısında...Atanmışı kim atadı? Seçilmiş..Seçilmiş kendi atanmışını...neyse, şizofreni kliniğinde bitebilecek bu kategorilendirmeyi burada bırakıp daha ciddi konulara geçelim:
Meselâ Taraf gazetesi yazarı Başkomiser Emrullah Uslu, bütün bu kategorilerin dışında tutulması gereken ciddiyette bilgiler verdi son yazısında...
Uslu,"Kusursuz operasyon" başlıklı yazısında özetle, KCK operasyonlarında işledikleri büyük suçların ortaya çıkmaya başladığını anlayan "bir ekibin" kendilerine Hakan Fidan'ı kalkan yaparak ve de operasyonun "polis içinden" gerçekleştirildiği izlenimi vererek bu olayı yarattı. Amaç, TCK 250 ve 251. maddeleri değiştirerek "Ergenekoncuları" ve KCK'lıları kurtarmak..Uslu'ya göre bu plan şu a'na kadar tıkır tıkır işledi...
Emrullah Uslu, bu "ekibin" kimliği hakkında herhangi bir bilgi vermiyor, "Ergenekoncu", "MOSSAD" veya "Cemaat" demiyor ancak bir satranç ustası gibi hareket edip oyun içinde oyun kurabilen şeytani bir zeka ile karşı karşıya olduğumuzu imâ etmekle yetiniyor...
AKP iktidarının damarlarına kadar sızmış böyle bir "ekibin" "Ergenekoncu"olduğunu iddia etmek, bir zeka problemine işaret edeceği, bundan da önemlisi "iktidar içi savaş" tezini güçlendireceği için ( birileri birilerini "Ergenekoncu" damgasını vurarak tasfiye etmeye girişmişse, iktidar içinde AKP-Cemaat çatlağından daha derin bir kavga var demektir çünkü...) Emrullah Uslu, kim olduklarını bildiğinden emin olduğumuz bu ekibin kimliğini açıklamaktan kaçınıyor...
Ancak şunu öğreniyoruz ki son derece önemlidir:
MİT, bir süredir Emniyet üzerinde bir "CASUSLUK" soruşturması yürütüyordu!
(Bu bilgi daha önce biraz zayıf bir tonlamayla da olsa Vatan gazetesi Ankara Temsilcisi Bilal Çetin tarafından gündeme getirilmişti, Emre Uslu'nun yazısıyla kesinlik kazanmış bulunuyor..)
Bu soruşturmanın Uludere bağlamındaki ilişkileri ve Wikileaks'te ortaya çıkan ABD Büyükelçiliği'ne brifing verme olayını da kapsadığını pekâlâ söyleyebiliriz...
Ve Taraf gazetesini dinleme olayının "muhalif basını takip" işi olmayıp (Taraf ne zaman "muhalif basın" olduysa..) bu CASUSLUK kapsamında yürütülen bir takip olduğunu görebiliriz...
Bilgileri birleştirince anlıyoruz ki, MİT tarafından yürütülen soruşturmanın çok ciddi sonuçlar doğuracağını sanlayan bu "ekip" "Baskın basanındır" diyerek harekete geçmiş ve KCK operasyonlarında elde ettiği bilgileri kullanarak Hakan Fidan'ı tutuklamaya kalkışmış!
Yani, Fehmi Koru'nun "Siyaset gücünü bir kez daha gösterdi" dediği, Cengiz Çandar'ın "Sivil darbe engellendi" şeklinde şifrelediği olay, yani Tayyip Erdoğan cephesinin duruma el koyarak Hakan Fidan'ı ve MİT'i korumaya alması gecikseydi, MİT'in yürüttüğü soruşturma kapsamında;
Bir sabah, "Yasemin Çongar'ın ve Ahmet Altan'ın evi aranıyor"..."Üst düzey Emniyetçiler gözaltında" haberleriyle uyanacaktık!
Ne memleket ama!
Şimdi medyaya yansıyan bilgilerden iz sürerek yaptığımız bu analizler sakın ola "Emniyet'ten yana tavır almak" veya "MİT'ten yana tavır almak" olarak yaftalanmasın. Açık İstihbarat olarak bizim tavrımız belli: Birgün gazetesi gibi "Yiyin birbirinizi" diyor ve gelişmeleri evimizde veya koğuşlarımızda çekirdek çitleyerek izliyoruz..
Yazıda eklektik bölümler yaratmak pahasına dikkat çekmek istediğim bir-iki nokta daha var:
Başbakan'ın bu önemli olayı sağlık durumu nedeniyle çok yakından izleyemediği algısı içindeyim...
Acaba Tayyip Erdoğan cephesi adına yapılacak hamlelere bugünlerde kim karar veriyor?
İkincisi, Başbakan'a yakın kanadın basındaki sözcülerinden Akif Beki'nin sorusu...
Beki, "MİT, yargı ve emniyet teşkilatına sızmış olası MOSSAD ajanlarını aramaya çıkarsa ne olur?" sorusunu ortaya attı...
Belli ki o "arama" zaten başlatılmış; şimdi birilerine gözdağı veriliyor...
Ayrıca, bir ülkenin "Milli" istihbarat teşkilatı, emniyete sızmış "olası" MOSSAD ajanları olduğunu biliyor ve bunu "aramaya çıkmıyorsa"
Yuh olsun o Milli İstihbarat Teşkilatı'na!
Derhal "aramaya çıkılsın" ve o ajanlar yargı önüne çıkarılsın.
Aksi takdirde, bu konunun iç hesaplaşmada bir "koz", karşı tarafa bir mesaj vesilesi olarak kullanıldığı ve "milli güvenliğin" hiçe sayıldığı düşünülür..
Fatma Sibel YÜKSEK - 19 Şubat 2012 - Açık İstihbarat
http://www.dunya48.com