Çöpe Atılan Atatürk!
Yer Antalya, Kaş… ‘Turistik’ ilçenin en hareketli caddesine açılan Menteşe sokak. Eski itfaiye garajının bitişiğinde yan yana duran üç çöp konteyneri.
Restoranların yağlı atıkları, evlerden çıkan eski eşyalar ve tıkış tıkış çöplerin kıyısına ‘bırakılmış’ hüzünlü bir Atatürk portresi…
Papyonlu ama yorgun bir portre. TBMM’nin başkanlığını yaptığı o hararetli günlere ait olmalı. Çöp konteynerlerinin yanından gelip geçenler, çöp dökmeye gelenler, ne olduğu hakkında hiç bir fikri olmayan, yanlışlıkla çıkmaz sokağa girmiş turistler…
Bir de kendi ülkesine turist olanlar…
Henüz ‘atılmaya’ cesaret edilecek günlere gelmedik. Çerçevesi kırılmasın diye çöpe konulmuş. Ancak ardı arkası kesilmeyen saldırılar, yok etme, silme çabalarının hızı sürdükçe kendi kökleriyle savaşan ülkenin insanlarının eli oraya da varacak. Atalarını rahatça ‘atacakları’ günü iple çekenlerin nefesi duyuluyor.
Çöpteki Atatürk, tam 48 saat öylece durdu. Tıpkı ‘Dersim’in dağlarını özleyen’ vekilin, ‘genç arkadaşlarıyla’, ‘iyi çocuklarla’ geçirdiği süre kadar. Durup bekledim, birileri gelsin, bir çocuk, genç; ne bileyim huysuz bir ihtiyar gelip söylensin ve alıp evine götürsün diye…
Olmadı…
Atatürk’ün çöp konteynerine bakan yorgun çehresi tam 48 saat bekledi. Demokrasi adına, barış adına; insanlık, kardeşlik adına, vefa adına, onur ve şeref adına, memleket adına kimse gelip kaldırmadı. Taa ki çöp kamyonu gelinceye kadar…
‘Yeni Türkiye’nin yeni kullarına da bu yakışırdı!
İyi bayramlar Türkiye.
Siz asıl travmayı bundan sonra bekleyin…
‘İSTEDİĞİNİZ KADAR İHANET EDEBİLİRSİNİZ!’
"Gazi, Dikmen Sırtlarında dinleniyor. 12 Şubat 1921.”
"Gözlerimin hizasına asılmış fotoğrafın altında böyle yazıyordu: Gazi Dinleniyor. Ama dinlenmiyordu. Atatürk’ün yüzlerce fotoğrafını görmüştüm. Bu fotoğrafta, dinlenen bir adam yoktu. Böyle bir adam görmüyordum. Ben bu fotoğrafta, bizden bıktığı için gözlerini kapatan birini görüyordum.
Hepimizden, her şeyden bıktığı için bize bakmaktan vazgeçmiş birini görüyordum. Kurtarmak istediği insanların gerçekte bir sahtekarlar sürüsü olduğunu, onca çabasının hiç bir şeye değmeyeceğini düşünen bir adam görüyordum. Herşeyi bırakmak, her şeyden vazgeçmek, her şeyi sittir etmek isteyen bir adam. Ölüp yok olmayı, kara karışmayı.
Ölerek donmayı ya da donarak ölmeyi bekleyen bir adam görüyordum. Fark etmez, diye düşünen bir adam. Hiç fark etmez. Tek bir insan sesi daha duymak istemeyen, tek bir insan yüzüne dahi katlanacak gücü olmayan bir adam. Bu yüzden kapalıydı gözleri. Üşüdüğünden değil, duymamak için örtmüştü kulaklarını. Evet, kesinlikle böyle olmalıydı.
Gözlerimi ve kulaklarımı kapadım, diyordu. Artık istediğiniz kadar ihanet edebilirsiniz. Sizi görmüyor ve duymuyorum. Umurumda değilsiniz!" (Hakan Günday, Ziyan. Doğan Kitap1. Baskı, Eylül 2009)
Yusuf YAVUZ - 17 Ağustos 2012 - TürkCelil
http://www.turkcelil.com/
http://www.dunya48.com