Çarşamba, 22 Şubat 2012 14:35
Anadil Bahane, Bölücülük Şahane…
Lord Curzon, Lozan görüşmeleri devam ederken Ermenistan ve Kürdistan için direnmiş ve İsmet Paşa’ya şu tehdidi savurmuştur. "Ben onlara (Kürtlere) alfabe verdiğim gün görürsünüz…”
Kürtlere alfabe vermek ve/veya onlar için oluşturmak… Neden?
Gel zaman git zaman… Lozan ne kelime, tarih boyunca emperyalizmin izlediği siyasetin hiç değişmediğinin kanıtıdır bu sözler. Batının değişmeyen ve adeta sabitleşen planı…
TRT 6 (şeş), Anadilde eğitim dayatması, üniversitelerde açılan Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümleri… "Fare geçer yol olur” diye bir söz vardır.
İktidarın attığı bu adımdan (Kürt Açılımı) güç alan 1921 yılında V. İ. Lenin’in armağanıyla alfabelerine kavuşan Çerkezler kendi ana dillerinin peşine düşerek bölücülüğe alet olduklarının farkında mıdırlar acaba? Dedikten sonra olan bitene beraberce göz atalım.
Çerkezler Anadil Talebi İçin Yürüdü…
12 Mart 2011 tarihinden başlayarak "Bu ülke için canımızı verirken Türkçe bilmiyorduk, şimdi anadilimizi bilmiyoruz” çağrısı ile bir araya gelen Çerkezler tarafından yeni oluşturulan toplumsal-politik hareket "Çerkez Hakları İnisiyatifi” tarafından Ankara, İstanbul ve Bursa’da mitingler yapılmıştır.
Bu mitinglerde yapılan açıklamalarda, "Türkiye Cumhuriyeti yönetimi ve kamuoyuna Çerkez halklarının öncelikli sorunları olan anadili öğretim ve eğitimi ile 24 saatlik radyo-TV yayınlarının devlet eliyle yapılması” istenmiş, şu sloganları içeren pankartlar kullanılmıştır.
*Asimilasyon İnsanlık Suçudur!
*Çerkezce Konuşmakla Vatan Bölünmez!
*Anadili Eğitimi İstiyoruz!
*Kapatılan Çerkez Okulları Açılsın!
*Diller Bahçesinde Her Çiçek Özgür Açsın!
*Dilimiz Onurumuzdur!
*Çocuklarım Çerkezce Konuşsun İstiyorum!
*Dilimizin Yaşaması İçin Pozitif Ayırımcılık İstiyoruz!
*Anadili Anamızın Ak Sütü!’
Mitinglerde atılan ortak sloganlar ise şunlardır.:
*Anadolu Daha Kaç Dile Mezar Olacak?
*Babam Anadilini, Torununa İletilmek Üzere, Bana Emanet Etti!
*Çerkezce Eğitim İstiyoruz!
*Her zaman her yerde, Anadilim Çerkezce!
*Anadil Eğitimi İstiyoruz!
*Anadilim Onurum, Savaşırım Korurum!
*Yaşasın Demokrasi Mücadelemiz”
Habere yazılan bir yorum…
"Ben de ırk olarak baktığınızda yarı Türk yarı Arnavut’um, ama kendime TÜRK diyorum, çünkü Osmanlı’dan bakiye kalan bu devletin milletinin toplamına Türk denir. Bu ırki bir tanım değil, bir aidiyet ifadesidir. Kimsenin, kimsenin kökeni ile sorunu yok/olmamalı, yani Kürt kökenli TÜRK olunabilir, Çerkez kökenli TÜRK de olunabilir, ama bu ülkede yaşayacaksan önce üst kimlik olarak TÜRK olmayı kabul edeceksin. Adam Amerika’da İtalyanca da konuşuyor, ama İtalyan kökenli AMERIKALIYIM diyor, İtalyan’ım demiyor. Yoksa adama "Git İtalya’da, Kuzey Irak’ta, ya da Kafkasya’da yaşa arkadaş” derler. Bu yürüyüşteki gibi küstahça sloganlar atarsan, ‘nereye ait hissediyorsan oraya defol git’ dediler mi alınma. Ayrıca ben MHP’li falan değilim, sadece artık kabak tadı vermeye başladı diyen bir vatandaşım…”
Yorum doğrudur ancak, kullanılan "üst kimlik” ifadesinin Türkiye’yi "üst kimlik, alt kimlik” açmazına alarak bölmek isteyen emperyalizme ve işbirlikçilere çanak tutmaktan başka yararı olmadığını söylemeliyim. Ulus devlette tek kimlik olur, örneğin Fransa’da Fransız, Amerika’da Amerikan, Türkiye’de Türk kimliği… Hangi etnik kökenden gelinirse gelsin kimlik tektir.
19 Nisan 2011’de İstanbul’daki yürüyüşün ardından yapılan konuşmalarda şunlar söylenmiştir.
Çerkez Halkları İnisiyatifi (ÇHİ) Sözcüsü Meretuko Kenan Kaplan, Anayasa’nın 42. Maddesinde yer alan anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini belirterek Çerkezlerin de anadilde eğitim almalarının önünün açılmasını istemiş, "Öncelikle 12 Eylül anayasasının değiştirilmesini, buna bağlı olarak mevcut vatandaşlık tanımının yürürlükten kaldırılmasını istiyoruz. Okul öncesi ve okul döneminde anadilimizde seçmeli eğitim müfredatının konulmasını istiyoruz. Bilinsin ki kimseden bir şey lütfetmiyoruz. Evrensel insan hakları çerçevesinde ne istediğimizi biliyoruz ve başımız dik bir şekilde bunları istiyoruz” demiştir.
Mitingde, Adnan Dalkılıç Adigece, Erol Kılıç Abazaca, Ahmet Çerkezoğlu Asetince basın açıklamaları okumuştur. Ayrıca, Nalçik İnsan Hakları Derneği Başkanı Hatajuko Valeri de bir konuşma yaparak Türkiye’de yaşayan Çerkezlerin haklarını aramalarına sonuna kadar destek olacaklarını söylemiştir.
Mitingde ÇHİ Sözcüsü Habraçu Murat Özden de bir konuşma yaparak bundan sonra Çerkezlerin meydanlarda olacaklarını söylemiştir.
Sanatçılar Kube Nurdan Fidan, Tahagalegova Stewlana ile İslamey Halk Dansları Topluluğu (Kafkaslardaki Kabardey Çerkezlerinin kurduğu müzik ve folklor topluluğu) Solisti Qumuq Şamsudin de konser vermiştir.
Meraklısı için parantez… Meretuko Çerkezlerde bir sülale ismidir.
14 Şubat 2012 tarihinde Lazlar ve Çerkezler anadil hakkı için toplanmışlar, Türkiye’deki tüm etnik gruplardan temsilcilerin yer aldığı konferanstan çarpıcı öneriler çıkmıştır:
1- Anadilde eğitim anayasal güvence altına alınmalı.
2- İlkokul’da ‘Andımız’ okutulmamalı.
3- Diyanet kaldırılmalı.
Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) ve Laz Kültür Derneği tarafından Ocak ayında başlatılan ve 4. kez düzenlenen, "Türkiye’de kültürel farklılıkların korunması, yaşatılması ve toplumda farklı kültürlere yönelik ayrımcılığın önlenmesinde temel problemler ve çözümleri” konulu konferansları Bolu’da yapılan toplantıyla sona ermiştir.
Laz ve Çerkezlerin ağırlığını oluşturduğu, yaklaşık 60 kişinin katıldığı toplantıya Ermeni, Süryani, Kürt ve Zazalar başta olmak üzere diğer topluluklar da temsilciler düzeyinde katılarak raporlar sunmuştur. Akşam Gazetesi’nin haberine göre, grup raporlarında tespit edilen bazı sorunlar ve çözüm önerileri şöyledir:
Sorun: Osmanlı Devleti’nde I. Dünya ve Kurtuluş Savaşları sürecinde gayrimüslim vatandaşların tasfiye edilmesi.
Çözüm: Gayrimüslim nesillerinden dileyenlere Türkiye vatandaşlığı ve çifte vatandaşlık hakkı tanınmalı.
Sorun: Ulus devletin tek tip insan yetiştirmeye dönük otoriter, yabancı düşmanı, farklılıkları tehdit olarak resmeden, çok kültürlülükten ve demokratik çoğulculuktan uzak eğitim sistemi.
Çözüm: Eğitim öğretim sistemindeki Türklüğe ve Sünni Müslümanlığa vurgu yapan, ‘milli eğitim’ müfredatı yeniden organize edilmeli. Etnik grupların kültür ve medeniyete yaptığı katkı ortaya konmalı. ‘Andımız’ gibi, eğitim ve öğretimin resmi ideolojinin tekrarına ve ezberine dayalı otoriter uygulama ve içerikleri tasfiye edilmeli.
Sorun: Ulus devletin resmi ideolojisi olarak Kemalizm; devletin baskı aygıtlarının yanı sıra ideolojik aygıtlarının (Milli Eğitim, üniversiteler, askerlik, Diyanet İşleri vb) etkisi.
Çözüm: İdeolojik içeriğinden arındırılmış yeni bir anayasanın hazırlanması; kamu kurumlarının her tür ideolojiye, dine ve kimliğe tarafsız kurumlar olarak işlemesi sağlanmalı.
Sorun: Ulus devletin kuruluş süreci ve sonrasında yaşanan tarihsel travmalarla hâlâ yüzleşilmemiş olması.
Çözüm: 1915 Ermeni Tehciri, 1922 Gönen-Manyas Çerkez Sürgünü, 1934 Trakya Pogrumu, 1937-38 Dersim Katliamı, 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül 1955 pogromu, 1978 Maraş ve 1980 Çorum Katliamları, 1993 Sivas Katliamı ve benzeri devletin neden olduğu travmalarla ve tarihsel gerçeklerle yüzleşmesi ve özür dilemesi zararların tazmini elzemdir.
Bu metnin adeta bir manifesto olduğunu söylememize gerek var mıdır? Sırada Özerklik talebi vardır artık.
"DERTLERİMİZ AYNI”
Vacit Kadıoğlu (Kafkas Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı): Toplantıdan çıkan sonuçlar toplumun çok değişik kesimlerinden insanların düşünceleri. İlk etapta toplum tarafından kabul edilmesi kolay olmayacaktır. Ancak, bunlar çalışma gruplarının aldığı kararlar. Tartışılan şeylerdir.
Mehmet Ali Beşli (Laz Kültür Derneği Başkanı): Aynı dertlerden muzdarip bir örgütle bir araya gelmek bizi mutlu ediyor. Beyin fırtınası yapılmış olması, sorunların belirlenip, ortak bir akılla çözüm önerilerinin üretilmesi çok önemli. Bu toplantı belki önümüzdeki dönemde bir yol haritası belirlememize yarıyor.
Turan Sarıtemur (Kürt Aydınları Platformu Sözcüsü): Türkiye’deki tüm etnik ve dinsel azınlıkların tüm sorunlarının kaynağının ulus devlet anlayışı olduğunu gördüm.
20 Şubat 2012 tarihli haberde Bursa’da yaşayan Çerkezler ve Çerkez Kültür Derneği üyeleri, anadilde eğitim istedikleri belirtilmiştir.
50 kişilik grup "Anadilini öğren kültürüne sahip çık”, "O sizi dinliyor, anadilinizi konuşun” yazan pankartlar taşımıştır.
Grup adına konuşan Çerkez Kültür Derneği Başkanı Filiz Çelik, 21 Şubat’ın "Dünya Anadil Günü” olduğunu hatırlatarak, "Yok olmakta olan bir dilin son sahipleri olarak pozitif ayrımcılık istiyoruz. 147 yıldır Anadolu’da yaşıyoruz. 147 yıl boyunca bu ülkenin tarlasında çiftçi, fabrikasında işçi olduk, savaşlarında öldük. Bu topraklar için ölürken Türkçe bilmiyorduk. Şimdi anadilimizi bilmiyoruz” diye konuşmuştur.
Bütün bu hazırlıklar Türkiye’yi, devrimle kurulan ulus devleti etnik temelde bölerek parçalamanın ön adımlarıdır.
Ancak bu parçalama için anayasanın yeniden yazılması ve özellikle de değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk üç maddenin silinmesi gerekmektedir. 2012 yılında yapılacağı öngörülen bir anayasa referandumda, etnik kökene hitap eden bu kartlar kullanılarak "Evet” oyunun oranının yüksek çıkması sağlamaktır.
Bazı gazetelerde iç sayfalarda yer bulabilen bu haberler hangi televizyon kanalında gösterilmektedir? Zor dostum, zor… O malum TV kanallar şike tertibi, MİT ve KCK vb gündemlerle yaşananları milletten saklamaya perde olmaktadırlar. Diziler, izdivaç programları, yarışmalar ve yemek tarifleriyle millete narkoz vermeye devam etmektedirler.
İnternet taraması yaptığınızda ise http://www.ihvanforum.org/showthread.php?t=112152&page=1,http://eu.kurdistan-post.eu/guncel/2157-gerkezler-de-anadilde-editim-dstedi.html vb kanalların adeta davul zurna ile bu haberleri kullandıkları görülmektedir. Bir diğer deyişle ne kadar bölücü ve gerici kanal varsa bu haberleri şenlik havasında vermektedir.
Yapılan konuşmalara bakıldığında hedefin ulus devlet olduğu rahatlıkla görülecektir. Anadil işin bahanesidir… Amerika’da İspanyolca anadilde eğitim için herhangi bir eylem yapıldığı duyulmuş mudur? Her etnik yapı kendi dilini konuşur ana hepsinin ortak dili İngilizcedir. Ve hepsi anaokulundan, liseye ABD’nin andını okurlar. Hiçbirinin aklına "Andımız kaldırılsın…” sloganlı bir eylem gelmez. Çünkü onlar Amerika Devleti’nin yurttaşı ve Amerikan milletinin bölünmez bir parçasıdır.
Günümüz Türkiye’sinde ise emperyalizmin rahle-i tedrisindeki karşıdevrim ile Kemalist Devrim arasında yaşanan çatışma tepe noktasına varmıştır. Bu çelişme uzlaşmaz bir çelişme olup ancak ve ancak Kemalist devrim için her türlü etnik, dini, siyasi ayrılığı öteleyerek milleti tek çatı altında birleştirmekten geçmektedir. Her derdin şifası Kemalist Devrim’dir… Duyanlar duymayanlara söylesin… Ama aşağıda okuyacağınız satırlar gelinen noktanın vahametini anlamada yeterli iki örnektir.
Hataiqo.com adlı sitede Ergün Güldal imzalı yazıda (http://www.gaxxi.com/hatiaqo/yazi/biz-cerkezler-bdp-yi-desteklemelimiyiz) BDP’nin desteklenmesinden söz edilerek şunlar söylenmektedir. "…artık yeter deyip bundan sonra Ak Partiye, Saadet Partisine, MHP ye ve CHP ye oy yok diyebilmeliyiz. Kürtlerle birlikte hareket edip BDP yi gerçekten desteklemeliyiz. Bugüne kadar bu hareketi desteklemedik de ne oldu? Türkler bize ödül mü verdiler? Türklerin solcusundan da, sağcısından da, İslamcısından da bize ekmek yok. Sadece bize mastürbasyon yaptırıp oyalıyorlar. Ben artık Türklerin hiç birine güven duymuyorum. Türkler bencil bir millet. Türkler kavmi haklar paylaşımında çok benciller. Kimlik ve kültürlerini dillendirenlere çağın imkânlarını eşit şartlarda paylaşarak yaşatılmasına tahammül edemiyorlar. İfadelerimize bile tepkililer.”
Decenqua imzalı bir yorumda kullanılan bakış açısı bölünme konusunda gelinen noktanın vahametini anlatmada önem taşımaktadır.
"Tabi ki desteklemeliyiz. BDP Çin’deki her hangi bir parti değil, TC’de yasal bir parti. Mecliste olan bir parti… Ülkemizin Demokrasisinin Olgunlaşması için bir kesimin de beklentilerini talep eden bir parti. Taleplerimiz örtüşüyor ve örtüşen taleplerimizi temsil eden bir parti. Eğer Çerkezler Asimile oluyoruz, kültürümüz, anadilimiz yok oluyor ağıtlarında samimi iseler, bu ağıtların şarkıya dönüşmesi için meclise çözümsel projeler, teklifler sunan bir parti BDP’yi desteklemeliler. Bütün kimliklerin, kültürlerin tanınmasını savunan, anadilde eğitim hakkında ısrar eden BDP Meclis dışı kalmamalıdır. Türkiye’miz Açılımlar rüzgârlarına maruz kaldıysa bunu Kürt Kardeşlerimizin haklardaki ısrarlarına ve Siyasallaşarak Meclise girebilmişliklerine borçluyuz. Açılımlar sayesinde Çerkez STK’ları daha bir faal olmuş ve Kamuoyuna basın kanalıyla daha çok sesini duyurabilme noktasına gelebilmiştir. Ne istiyoruz sorunlarımızın halli için diye düşünmeliyiz Çerkezler olarak. Sade Çerkezler değil, Lazlar, Boşnaklar, Araplar, Pomaklar v.s. hakikatten aynı asimilonik acıların içersindeyseler, bence aynı sorunlarda ittifak yapıp kamuoyu oluşturmalıyız Mecliste. Bu sorunlarımızın Çözümü için en yakın Partiyi desteklememiz kadar doğal ne olabilir ki? Hatta STK’larımız bu partiyi ziyaret edip, dirsek temasına geçip, kendi bünyesinden (bünyemizden) çıkardığı (mız) siyasilerimizi aday dahi göstermeli(yiz)dir. Birçok partide, birçok Çerkez kökenliler var diye ”En”lerimiz listelerine aldık, birbirimize fısıldadık çocuklar gibi sevindik bile. Aslında gülünç ve utanılacak bir şeydi. Hangisi Çerkezlerin sorunlarını partisinde gündemleştirdi. Devlet Bakanlığına kadar gelenlere şahidiz değil mi? Evet, ben acılarımızda, çözüm bekleyen ağıtlarımızda, kültür serbestilerinin devlet güvencesi altında teşvik edilerek haklarının sağlanmasında ısrarlı olan BDP’ye vereceğim oyumu. Ben Sorunlarımızın ”Hayra Hayra” ”Tika Tika” Kaşen, Cegu’dan, folklordan ibaret görmüyorum. Herkes bilmelidir ki, hiç bir evde, Aile arasında konuşarak artık bir dil yaşayamaz. Çünkü çok programlı hayat standartlarıyla yaşam gailesi içersine düşmüş aile bireylerinin 24 Saatinin ancak 4-5 saati bir arada geçmektedir. Günümüzde bir dilin kalıcılaşması, daimiliği için çağın bütün imkânlarıyla (TV, Radyo, Basın ve bilhassa Anadilde Eğitim) takviye edilmesi lazımdır. Bu gün İstanbul da veya Türkiye’de birçok Ermenin, Rum’un, Musevi’nin evine, cemiyetlerine gidiniz. Bir Çoğu ağırlıkla Türkçe Konuşur aralarında. Amma Hiçbir Ermeni, Rum, Musevi çocuğu, bireyi Anadilini (Rumca, Ermenice, İbranice) bilmiyor demek değildir bu. Neden… Çünkü Okulunda Türkçe Ağırlıklı Eğitim / Öğretim Görmesine rağmen, haftanın her günü veya bir kaç günü belli saatlerde ANADİLİNDE de eğitim görmektedir. Bir Okulda veya Tabelalarda Anadilde eğitim görmek ya da yazması o ülkenin üniter yapısına zarar vermez. Eğer verseydi, okullarımızda İngilizce, Almanca, Fransızca dersler verildiği için bütünlüğümüz nice olurdu. Birçok marketlerin, otellerin, cafelerin v.s tabelaları yabancı dilde, ne zararını gördük bütünlüğü, beraberliği zedeleyici?…”
http://www.dunya48.com
Gazanfer ERYÜKSEL - 22 Şubat 2012 - İlk Kurşun